15 Temmuz 2016 gecesi Türkiye’nin demokrasiye karşı en ağır sınavlarından biri yaşandı. Aradan geçen 9 yıl, bu karanlık girişimin sadece bir gecelik olmadığını; yapının devlette, toplumda ve sistemde bıraktığı izlerin hâlâ silinmediğini bir kez daha hatırlattı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da 15 Temmuz anma mesajlarıyla, resmi programlarla ve etkinliklerle anılıyor. Ancak bu mücadele sürecine dair sistemin iç yüzü, bazı sorularla ve eleştirilerle gündemdeki yerini koruyor.
15 Temmuz’un hemen ardından başlayan FETÖ ile mücadele, geniş kapsamlı operasyonlar, görevden almalar ve yargı süreçleriyle şekillendi. Ancak geçen yıllar içinde ortaya çıkan tablo, sadece kolluk kuvvetleri ve yargı eliyle yürütülen bu sürecin, derinlemesine bir temizlik sağlamada yetersiz kalabileceğini de ortaya koydu. Hâlâ Türk Silahlı Kuvvetleri içinde tespit edilen örgüt mensuplarıyla ilgili haberlerin gelmesi, bu mücadelenin zorluklarını gözler önüne seriyor.
Bu noktada dikkat çeken temel sorunlardan biri, mücadelenin yeterince kapsayıcı ve sistemsel bir değişimle desteklenmemesi. Yani yalnızca operasyonlarla değil, eğitimin niteliği, kamu yönetiminde liyakat ve kurumsal şeffaflık gibi alanlarda da kapsamlı adımların atılması gerektiği görüşü ağırlık kazanıyor.
FETÖ’nün oluşmasında etkili olan zemin, sadece gizli yapılanma değil; sistemin zaaflarıydı. Liyakat yerine sadakat, akıl yerine kör itaat üzerine kurulu bir yapı, sadece bu tür örgütlerin değil, benzer oluşumların da önünü açabilecek potansiyele sahip. Özellikle eğitim sistemindeki aksaklıklar ve fırsat eşitsizliği, örgütlerin gençler üzerindeki etkisini artırıyor. Eğitimin niteliği artmadıkça, benzeri yapılar için zemin var olmaya devam ediyor.
15 Temmuz’un yıldönümünde konuşulan bir diğer başlık ise, bu süreçte samimi tavır alanlar ve ilkesel duruş gösterenler oldu. Örneğin mühendis Özdemir Bayraktar ve oğlu Selçuk Bayraktar’ın teknolojiye, bilime ve bağımsızlığa dayalı duruşu; siyasetin dışında da topluma umut olan bir çizgiyi temsil ediyor. Aynı şekilde, kumpas davalarında tavır alan Oramiral Nusret Güner gibi isimler, ilke sahibi insanların bu tür krizlerde nasıl önemli bir rol oynadığını gösteriyor.
Unutulmaması gereken gerçeklerden biri de, bu mücadelede sadece polis ve askerle değil, halkla birlikte bir bilinç geliştirilmesi gerektiği. Aklı hür, vicdanı hür nesiller yetişmediği sürece, mücadelenin yalnızca yüzeyde kalacağı açıkça görülüyor.
Türkiye için 15 Temmuz, sadece bir darbe girişiminin bastırıldığı bir tarih değil; aynı zamanda devletin kendi yapısını yeniden gözden geçirmesi gerektiğini hatırlatan bir milat olmalı. FETÖ ile mücadele, bir organizasyonla değil, aynı zamanda bu organizasyonu büyüten boşluklarla da yapılmalı. Aksi halde geçmişte yaşananların tekrarı, sadece şekil değiştirerek geri dönebilir.