21. Yüzyılın Hitleri İsrail bir milleti yok Ediyor, Hür Dünya Seyrediyor

Abone Ol

Bu Bir Soykırımdır ve Yaşanan Sistematik Saldırılar Bunun İspatıdır.”

Filistin Diplomasi Merkezi, işgal rejimi basın ve medya organlarını takip ederek işgal cephesinin iç dinamiklerini ve durumunu takip etmektedir. Bu anlamda yazar Guy Shalev’ın Haaretz’de yayınlanan aşağıdaki yazısını Türkçeye çevirerek istifadeye sunmuştur

7 Ekim’in acısı bedenimizi ve ruhumuzu sararken, buna rağmen her gün bir bebekle ve hamile eşimle birlikte sığınaklara koşuyorduk.

Aynı gece, “İnsan Hakları İçin Hekimler” örgütü olarak, Gazze’deki Kudüs Hastanesi’nin direktörü Dr. Beşar Murad’dan acil bir telefon aldık. Dr. Murad, hastanenin tahliye edilmesi yönünde bir bildirim aldığını iletti. Bu bildirim, yaklaşmakta olan bir saldırının habercisiydi. Hastane boşaltılması yönünde bir bildirim almıştı; bu, bir saldırının habercisiydi. Hastane, yüz binlerce sivile hizmet veriyor ve o an içinde yüzlerce hasta ve binlerce yerinden edilmiş kişi barınıyordu.

Şafak vakti, uluslararası hukukun sağlık tesislerine tanıdığı özel koruma nedeniyle, İsrail Yüksek Mahkemesi’ne saldırının durdurulması için acil başvuruda bulunduk. Böyle tesislerin hedef alınması yalnızca sağlık çalışanları ve hastalara değil, bu hizmetlere bağlı binlerce sivilin yaşamına da zarar veriyordu.

İsrail ordusu hastaneye saldırmayı planlamadığını iddia etti. Ancak dokuz gün sonra yeni bir tehdit geldi. Yeni bir başvuru yaptık, ancak mahkeme müdahaleyi reddetti.

İlk tehdidin ardından üç hafta sonra, 12 Kasım'da, hastane kuşatma ve bombardıman sonucu çöktü. Dr. Murad’ın aramasından sonra bir daha uyuyamadım. Başımı ellerimin arasına aldım ve kendime şunu söyledim:

Onları öldürmek istiyorlar. Yaşlı bir hastayı, doğum yapan bir kadını ya da küvözdeki bir bebeği öldürmek istiyorlar. Bunu söylerken kendime inanamadım.

O günden itibaren, 22 ay boyunca, İsrail Gazze'deki sağlık sistemini sistematik şekilde yok etti. Her aşama, bir öncekinden daha fazla yıkıma neden oldu. Kuzeydeki hastaneler bombalandı, kuşatıldı, yakıt temini engellendi. Hastalar ve yerinden edilmiş aileler güneye kaçtı. Deir el-Balah, Han Yunus ve Refah’taki hastaneler taşma noktasına geldi. Şifa Hastanesi’nin çöküşünden sonra Nasser Hastanesi hedef alındı, ardından Avrupa Hastanesi de çökmeye başladı.

Her yeni saldırıyla birlikte, başka hastaneler de işlevsiz hâle geldi. Sağlık çalışanları öldürüldü ya da tutuklandı. Temel sağlık hizmetleri verilemez hâle geldi.

İsrail ordusunun bu hastanelere yönelik her saldırısına (el-Raade ve Aksa Şehitleri Hastaneleri hariç) şu iddia eşlik etti: "Hamas bu hastaneleri kullanıyor, bu nedenle korunma haklarını kaybettiler." Ancak bu iddialar bağımsız bir merci tarafından doğrulanmadı ve İsrail tarafından sunulan kanıtlar genel, soyut ve ikna edici olmaktan uzaktı.

Sağlık altyapısının çökertilmesi, her seferinde daha da kötüleşen sistematik bir başarısızlığa yol açtı. Yerinden edilme, aşırı kalabalıklaşmaya ve kontrolsüz hastalık yayılımına neden oldu. Kanalizasyon sisteminin çökmesiyle salgınlar yayıldı. Abluka felaketi derinleştirdi: Tıbbi tahliyeler durdu, sınır kapıları kapatıldı, insani yardımlar tükendi. Açlık ağırlaştı — özellikle çocuklarda.

6 ay ile 2 yaş arasında olan çocukların %92’si yeterli beslenmeye ulaşamıyor. Savaşın başlangıcından bu yana en az 76 çocuk açlıktan hayatını kaybetti.

Oysa bu sağlık sistemi, İsrail ordusunun yaraladığı 139.607 Filistinliye ve diğer hastalara hizmet vermek zorundaydı.

Gazze’de yaklaşık 4700 kişi uzuvlarını kaybetti, bunların %20’si çocuktu. 58.573 Filistinli öldürüldü (yalnızca kimlikleri doğrulananlar). Bu, Gazze nüfusunun yaklaşık %2.5’ine denk geliyor. Ölenlerin içinde 17.000’den fazla çocuk var. İşte soykırım böyle görünür. Bu ağır sonuca, aylar süren belgelemelerden, sağlık ve hukuki durumların derinlemesine analizinden ve yerel ile uluslararası uzmanlarla yapılan iş birliğinden sonra vardık. Gerçeğe bağlı kalmalıyız. Gerçek, ayrıntılarda, genel tabloda, olgular ve hukuki analizde saklıdır.

Bu nedenle, “İnsan Hakları İçin Hekimler” örgütü bugün bir rapor yayımlıyor. Bu rapor, İsrail’in Gazze’deki politikalarının Filistinlilerin temel yaşam koşullarını nasıl yok ettiğini analiz ediyor:

• Sağlık sisteminin çökertilmesi

• Yaralı ve hastaların tahliyesinin engellenmesi

• Aç bırakma politikası

• Abluka

• İnsani yardımların askeri amaçla kullanımı

• Yerinden edilme

• Evlerin yıkılması

• Kanalizasyon sisteminin çökmesi

• Salgın hastalıkların yaygınlaşması.

Yaklaşık iki yıldır, Gazze’deki meslektaşlarımızın – ölümcül saldırılar altında hayat kurtarmaya çalışan

sağlık çalışanlarının – nasıl cesaretle mücadele ettiklerine tanıklık ettik. İsrail, şimdiye kadar 1580 sağlık çalışanını öldürdü, 302’sini tutukladı. Aileleri ve toplulukları öldürülüyor, yaralanıyor ya da kaçmak zorunda kalıyorlar.

Gazze halkı, her gün gözlerimizin önünde temel yaşam koşullarının sistematik olarak yok edilişine tanıklık etti. Bu süreç, sadece tıbbi altyapının yok edilmesiyle sınırlı kalmadı; aynı zamanda temizlik sistemleri çökertildi, salgın hastalıklar kontrol edilemez hâle geldi. Örneğin salgınlar, yoğun yerleşim alanlarında kanalizasyonun yetersiz çalışmasından hızla yayıldı.

İnsan Hakları İçin Hekimler örgütü ile ortak yürüttüğümüz saha araştırmaları ve hukuki analizler net bir tablo çiziyor: bu bölgedeki yaşam hakkı ihlalleri kesin bir örüntü oluşturuyor. Sadece acil müdahale gerektiren tıbbi vakalara erişim engellenmekle kalmadı; kronik hastalıkların ilaç temininden söz edebilmek dahi neredeyse imkansız hale geldi.

Aynı zamanda, insani yardımların askeri kontrol altında kullanılmasına yönelik raporlar geldi — bu da yardımın hedefe ulaşmasına engel olurken Gazze halkının yaşam kaynaklarına erişimini dramatik şekilde kısıtladı. Ablukanın derinleşmesi, insani koridorların kapanmasına ve ciddi gıda krizine yol açtı. Bu ortam, ilk bakışta görünmeyen ama uzun vadede çok daha öldürücü etkiler taşıyan bir kırılma yarattı.

Hastaneler tahrip edildiğinde, gereken tıbbi tahliyeler yapılamadı. Yakıt eksikliği, cihazların çalıştırılamamasına neden oldu. Neticede yaralananlar tedavisiz bırakıldı, hayat kurtarıcı operasyonlar yapılamadı.

İşgücündeki sağlık profesyonellerine yapılan saldırılar, koruyucu bir kalkanın tamamen çökmesine yol açtı. Örgüt tarafından elde edilen belgeler şunu gösteriyor: 1580 sağlık çalışanı öldürüldü, 302 kişi tutuklandı. Bu, sadece bireyleri değil, toplumsal sağlık sistemini fiilen işlevsiz kıldı.

Bu rapor, hukukun üstünlüğünü korumanın önemini vurguluyor. Sağlık hizmetlerine erişim temel bir hak olarak kabul edilmeli ve uluslararası hukuk bu bağlamda açık yükümlülükler yüklemektedir. Kurumumuzun sunduğu bulgular, bağımsız uzmanlarca doğrulanan verilerle destekleniyor ve soykırım suçlamasının hukuken değerlendirilmesini gerektiriyor.

Sonuç olarak:

• Gazze’deki sağlık sistemine yönelik sistematik saldırılar, uluslararası hukukun koruması altındaki sivillerin yaşam hakkına doğrudan tehdit oluşturmuştur.

• Sağlıklı yaşam koşullarının bilerek yok edilmesi, beslenmeden içme suyuna, temel sağlık hizmetlerinden kronik bakım süreçlerine kadar geniş kapsamlı bir insan hakları ihlali serisinin parçasıdır.

• Bu durum sadece insancıl bir kriz değil, aynı zamanda uluslararası hukuk açısından ciddi ve somut sonuçlar doğuracak bir toplu hak ihlalidir.’’