Bir gün kaldırımlara taş getirmek için Mehmet İldemir Abimin sarı BMC ile Divanlı Köyü'nün tarlalarına doğru gittik. Bir tarlada tarla sahibi taşları 8-10 höbek halinde ayrı ayrı biriktirmiş. Adamla konuştuk biz bu taşların hepsini de taşırız sen bize etli bir pilav yedirirsen dedik. Adam da canına minnet tamam dedi. Biz taşları burdan gelip hazır hazır alıp Yozgat'a götürdük. Öğlene doğru adamın tarlasına geldik. Adam yemeği hazırlatmış. Sini içinde büyük kaplarla getirdi. İyi bir de damızlık kırmızı horozu vardı. Bunu da kesmiş. Ben horoza çok üzüldüm. Keşke amca bu horozu kesmeseydin dedim. Adam da üzüldü Ben de üzüldüm ama olsun canınız sağ olsun dedi. Bulgur pilavının yanında büyük bir bakraç ile yayık ayranı getirmiş. Yanı sıra yeşil soğan, domates, salatalık da getirmiş. Arkadaşlar bir güzel karınlarını doyurdular. Adamın geçmişlerine de güzelce bir dua ettiler. Çayımızı içtik. Adamdan müsaade istedik. Mehmet İldemir Abim: “Haydi bize müsaade. Hakkını helal et. Horozu kestiğine de çok üzüldük, keşke kesmeseydin.” dedi. Adam da: “Olsun sizin canınız sağ olsun. Beni büyük bir sıkıntıdan kurtardınız. Yolunuz uğrarsa her zaman beklerim.” dedi. Oradan ayrıldık. Yozgat'a taşımızı getirip kaldırımcıların çalıştığı yere boşalttık. O zamanlar kepçe yoktu. İş makinaları yoktu. Her iş işçilerin gücüyle oluyordu. İş makinaları çıktı, işçilere de pek bir iş kalmadı.
Bir gün yine kaldırımlara taş getirmek için Divanlı Köyü'nün tarlalarına doğru gittik. Birkaç yığın halinde taş kümeleri bulduk. Hemen kamyonu oraya yanaştırdık. Taşları kolayca kamyona yüklemeye başladık. Arkadaşlardan bir tanesi geri çekilin, taşların içinde iri bir yılan var dedi. Yılan sesini duyan şişman Dursun Ağa ben yılandan çok korkarım dedi. Dağlara doğru kaçtı. Arkadaşlar ellerine aldıkları taşlarla yılanı öldürdüler. Arkadaşlardan biri de yılanı aldı, BMC'nin önüne bağladı. Kaldırım ustalarına göstereyim dedi. Bir başka arkadaş da bunun eşi gelirse bizi ısırır. Hemen burdan uzaklaşsak iyi olur dedi. Acele acele kamyonu doldurduk ve ordan uzaklaştık. Kütahyalı kaldırım ustalarının yanına geldik. Arkadaşlarımızdan birisi yaşlı kaldırım ustasını aldı. Arabanın yanına getirdi. Gözünü yum, elini ver dedi. Eliyle yılanı tutturdu. Aç gözünü dedi. Adam eliyle yılanı tuttuğunu görünce öyle bir bağırdı korkudan sapsarı oldu. Bizim arkadaşlar da kahkaha ile gülmeye başladılar. Ya adam korkudan kalp krizi geçirip ölseydi. Kütahyalı bu kaldırım ustasına çok takılırlardı. Adamı hafiften gıdıklasalar adam hemen sıçrar küfür ederdi. Ona da gülerlerdi.
Yozgat'ın bütün bu kaldırımlarını Kütahyalı ustalar yaptı. Sonradan bu öztaşları sökülüp atıldı. Yerine kesme taşlar döşendi. Belli bir zaman sonra da bu kesme taşlar da söküldü. Asfalt yapıldı. Koskoca şehrin bütün sokakları üç kere sökülüp yapılırsa bunun masrafı ne olur hesaplayın. O paraya 6 tane fabrika yapılır. Bir de alt yapı yok. Adamın kanalizasyonu tıkanır yolu eşer. Suyu bozulur yolu eşer. Yollar delik deşik olurdu.
Bugünkü anlatacaklarım bundan ibaret olup haftaya buluşmak üzere yazımı Yozgat Sürmelisi'nin bir dizisi ile bitiriyorum. Hepinize selamlar saygılar sevgiler...
Maniler içinde dört beyit bani
Allah'ı seversen unutma beni
Gönül kuşu gibi severdim seni
Esti deli rüzgâr ayırdı bizi.