Bir gün Belediyede çalışıyorum. 1970’li yıllar… İtfaiye Çavuşu Ali Keskin amcayla Şeyhzade Ahmet Efendi Camii’nin tuvaletinin tamir işleri ile uğraşıyorduk. O gün bende bir tuhaflık vardı. Bir türlü işe alışamıyordum. Elim ayağım devamlı titriyordu. Sanki kötü bir şey olacakmış gibi geliyordu. Bu vaziyette akşama kadar çalıştım. Akşam işi paydos ettim. Belediye garajının önünde rahmetlik ciğerlerim babam beni bekliyormuş: “Ben de seni bekliyordum oğlum. Şu yiyecekleri al da eve gidelim. Ben de arabanın bakımını yaptım. Seni bekliyordum.” dedi. Babamla beraber eve doğru yürüyerek yol aldık. Babam kalp hastası durumu iyi değildi. Az ileride: “Oğlum sen şu kestirme yoldan eve git. Ben de Sungurlu Caddesinden usul usul geleyim. Yoğurtçu dükkânına ciğer, tırnak, işkembe aldım bıraktım. Onları da oradan al. ” dedi.
Ben eve geldim. Üzerimi değiştirdim. Bir de o sırada sokağa bir at arabası geldi. Kapımızın önünde durdu. Babam yolda iyice kötüleşmiş. Kavurgalı Köyü’nden Arif Ağa’nın at arabasına binmiş o vaziyette gelmiş. Komşular durumu anlamışlar hepsi koşup geldi. Babamı bahçedeki kuyunun üstüne oturttular. Ordan usulca eve aldılar. Babam: “Oğlum seni gönderdiğime pişman oldum.” dedi. Su istedi. Rahmetlik annem zemzem şişesi ile su içirdi. Babam rahmetlik oldu. Hemen ordan Belediyeye koştum. Mehmet İldemir Abim ordaydı. Babam ölüyor Mehmet Abi. Hemen bir doktor götürelim dedim. Mehmet Abi jipe bindi. Dr. Nedim Önal’ın yazıhanesine geldik. Doktoru alıp eve getirdik.
Doktor telaş etmen bir şey yok dedi. Babamı muayene etti. Sonunda bize döndü. Başınız sağ olsun dedi. Yozgat’ta kimsemiz yoktu. Hemen koştum. Büyük Camii’nin üstünde Ahmet Gücüyener Amca vardı. Ufak bir dükkânda ekmek, çay, şeker, sigara satardı. Ahmet Amca babam sizlere ömür oldu. Bana on lira ver de Çorum’a dayımlara telefon edeyim dedim. Ahmet Amca başın sağ olsun, çok üzüldüm dedi. Parayı verdi. Postahaneye geldim. Çorum’a acele telefon ettim. Bahri Dayımın dükkân komşusu Kadir Abi’yi aradım. Elli sene geçmesine rağmen onun telefonu aklımdaydı. 1033’ tü. Kadir Abi Bahri Dayım’ı acele ver dedim. Kadir Abi Bahri Dayım’ı çağırdı. Dayı babam ağır hasta hemen gel dedim. Dayım da: “Öldü mü yoksa? Tamam yavrum, ben öbür dayını da alır hemen gelirim.” dedi. Ben eve geldim. 1 saat kadar geçti geçmedi dayılarım geldi. Sabaha kadar oturduk. Sabah babamın cenazesini Ahmet Dayımla Seyit İpek Hocam beraber yıkadılar, kefenlediler. Şoförler Cemiyeti de minibüs verdi. Onunla Çorum’a götürdük. Babamı Ulu Mezar’a Zarif Hoca Dedemin yanına defnettik. Belediye mutemedi geldi. Babama verdiği maaşı geri istedi. Annem de çıkardı verdi. O zamanki Belediye Başkanı gelip de bir başın sağ olsun demedi. Cenaze ortada verdiği parayı alıyorlar ne acı bir durum. Şimdiki Başkanım olsa parayı almayı bırak, para yardımında bile bulunurdu. Bizimle beraber Çorum’a kadar gider, defin işlerinde bize yardımda bile bulunurdu.
Çorum’dan geldik. Babamın dediği yoğurtçuya gittim. Babam buraya yiyecek bir şeyler bırakmış onları almaya geldim dedim. O da biraz endişelendi ben onları babanın hayrına dağıttım dedi. Nasıl olsa haberi yok sandı. Böyle durumlarda herkes bir fırsat bekliyor. Hepsi rahmetlik oldu.
Bugünkü anlatacaklarım bundan ibaret olup haftaya buluşmak üzere yazımı Yozgat Sürmelisi’nin bir beyiti ile bitiriyorum. Hepinize selamlar, saygılar, sevgiler…
Gel yâr senin ile bir karara varalım
Kavilden karardan dönmemesine
İkimiz bir dala yuva yapalım
Başka daldan dala konmamasına