1965’li yıllarda okullar tatil olduğunda her sene annem bizi Yerköy’ün Bulamaçlı kaplıcalarına götürürdü. Annemin ayaklarında romatizma ağrıları olduğundan bu kaplıcaların kükürtlü suları çok şifalı gelirdi. Ayrıca böbrek taşları, safra kesesi taşları olanlara da çok iyi gelirdi.
Daha önceden anlattığım gibi o zamanlar kaplıcalar şimdiki gibi modern değildi. Kaplıcada 8-10 günlüğüne gelenler kaplıcanın ücretini hamam sahibine öderler, havuza ne kadar girersen gir ayrıyeten ona da para almazlardı. Kaplıcaya gideceğimiz zaman yataklarımızı, yorganlarımızı kilimlere sarar, yiyeceklerimizi kullanacağımız kap kacaklarımızı, gaz ocağımızı, gazyağı ispirto, gaz ocağı iğnemizi kibritimizi, gaz lambamızı hazırlar sepetlere doldurur. At arabasına yükler, Yerköy yazıhanesinin yanına getirir, otobüse yükler Yerköy’e giderdik. Kaplıcaya giden 14 kişilik chevrolet marka bir minibüs vardı. Bu kaplıca sahiplerinin minibüsüydü devamlı Bulamaçlı kaplıcasına yolcu taşırdı. Bu kaplıcayı kürtler işletirdi. Bulamaçlı kaplıcası Yerköy ün güney kısmında 7-8 km uzaktaydı. Kaplıca sahiplerinin bir de ufak bir bakkal dükkanları vardı. Müşterilerin her türlü ekmek, zeytin, peynir, reçel sabun şampuan temizlik maddeleri, gazyağı, gaz lambası gibi ihtiyaçlarını giderirlerdi. Çok iyi insanlardı.
Öyle şimdiki gibi dayalı döşeli içerisinde havuzu televizyonu olan lüks odaları yoktu. Yan yana sıralanmış 8-10 tane oda bunun arkasında 2-3 sıra halinde başka odalar vardı. Hepsinin üstü damdı. Kapı açık durur içeriyi aydınlatırdı. Kapının üzerinde sineklerin girmemesi için saçaklar halinde naylondan sineklik takılıydı.
Rahmetlik annem kaplıcaya geldiğimizde bize verilen odayı güzelce temizler, Yozgat’tan getirdiği ilaçla da bir güzel ilaçlardı. Sonra da getirdiğimiz kilimleri buraya serer, kabı kacağı da bir köşeye düzgün bir şekilde yerleştirirdi. Yatacağımız yatakları da düzgün bir şekilde açardı. Banyodan geldiğimizde yatar dinlenirdik. Banyodan geldiğimizde biraz durunca rahmetlik annem hadi boş durmayın tekrar gidin bir banyo alın. Bak bir sürü para veriyoruz derdi, bizi hiç durmadan banyoya salardı.
Kaplıcada içme suyu yoktu. Kaplıca sahiplerinin tankerle getirdikleri suyu parayla alırdık. Destileri 75 kuruşa doldururdu. Diğer kaplara büyüklüğüne küçüklüğüne göre para alırdı. 7-8 km uzakta kaynak suyu vardı. O da epey uzak olduğu için gidip getirmek oldukça zor olurdu. Arada arkadaşlarla bir olur kaynak suyu getirmeye giderdik. Ortalıkta hamamdan başka hiçbir bina yoktu. Her taraf çöl dikenli otlarla kaplıydı. Bir kenarda briketten yapılmış basit bir tuvalet vardı .
Akşam olunca havuzun üzerine lüks lambası yakıyorlardı. İki tane lüks lambası havuzun üzerinde yanıyordu. Havuza çok güzel bir görüntü veriyordu. Bulamaçlı kaplıcasının havuzu küçüktü. Erkekler kadınlar kısmı vardı. Suyu gayet şifalı idi. Her türlü romatizmal hastalıklara siyatik hastalıklara, böbrek taşı düşürmeye safra taşı düşürmeye gayet iyi geliyordu. Buraya gelenler burada 8-10 gün kalıp banyo yapıp bu kükürtlü sudan içerler, şifa bulurlardı. Sabah kalktığımızda kaplıcanın minibüsü Yozgat’tan gelenleri alır, kaplıcaya getirirdi. Bizde bakardık, filanca komşuda gelmiş, kaplıcada çok duranlar da eşyalarına toplar minibüsün geleceği yere getirirlerdi. Gitmek için beklerlerdi. Bir taraftan gelenler bir taraftan gidenler olurdu. Şu komşular geldi, şu komşular gidiyor derdik.
Akşam olunca odamızın kapısının önüne otururdum. Çok uzaktan giden trenleri izlerdim. Öyle güzel düdük sesleri takırtıları duyulurdu. İnsana büyük bir zevk verirdi.
Hamamda görevli uzun boylu kambur bir hoca vardı. Bu oradaki müşterilere namaz kıldırırdı. Çok güzel yanık bir sesi vardı. Kendisi de 70-75 yaşlarında idi. Bu hocaefendinin Kur’an okumasını çok severdim. Çok iyi bir insandı.
Bir gün sabah namazından sonra havuza girmek için havlumu aldım hamama gittim. Hamamcı beni hamama almak istemedi. Çocuk olduğum için bahşiş alamayacağını bildiği için, havuzu yeni temizledim neye hemen erkenden geldin, içeri girme dedi. Bu çok ağrıma gitti. Dışarıda bekliyordum. Bu sırada hamama bir avcı iri bir köpeği ile geldi. Hamam tellağı amcana dua et bunun hatırına seni içeriye alıyorum dedi. Avcı geldi, soyundu havuza girdi, arkasından da iri köpeği havuza daldı. Köpeğin havuza dalmasıyla birlikte köpeğin üzerinde ne kadar bit, pire, kene varsa hepsi havuzun yüzüne yayıldı. Köpeğin tüyleri tozu toprağı havuzu berbat etti. Bu sırada havuza hacı amcalarda geldiler baktılar durumu gördüler. Hamam tellağına ağızlarına gelen en ağır küfürleri söylediler, rezilliğini çıkardılar. Avcıya da küfür ettiler onu da hamamdan kovdular. Hamamcıya çabuk havuzu tertemiz et yoksa seni parçalar gebertiriz dediler. Hamam tellağı eline aldığı çalgı süpürgeyle bir o yana bir bu yana havuzu başladı temizlemeye, ben çok sevinmiştim. Dedim. Amcamın hatırına beni hamama aldın. Şimdide temizle bakalım hamamı dedim. Bana da çok kızdı ben sana sonra gösteririm dedi.
Bugünkü anlatacaklarım bundan ibaret olup haftaya başka bir kaplıca anımda buluşmak üzere yazımı ilk okulda ezberlediğim Cahit Külebi’nin Hikaye adlı bir şiiriyle bitiriyorum hepinize selamlar saygılar sevgiler
H İ K A Y E
Senin dudakların penbe Ellerin beyaz
Al tut ellerimi bebek Tut biraz
Benim doğduğum köylerde Ceviz ağaçları yoktu.
Ban bu yüzden serinliğe hasretim, Okşa biraz
Benim doğduğum köylerde Buğday tarlaları yoktu
Dağıt saçlarına bebek Savur biraz
Benim doğduğum köyleri Akşamları eşkıyalar basardı
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem, Konuş biraz
Benim doğduğum köylerde şimal rüzgarları eserdi
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktı Öp biraz
Sen türkiye gibi aydınlık ve güzeldi.
Benim doğduğum köylerde güzeldi
Sende anlat doğduğun yerleri Anlat biraz