** Marksist sol şöyle yapar: Önce kendilerinden önce işbaşında olanları, daha sonra da bu eleştiri alışkanlıklarından kurtulamayacakları için belki de kendilerini eleştirirler. Öyle görünüyor ki bu şekilde düşünen bunların iktidarda olmadıkları müddetçe kanaatleri böyle kalacaktır. Kendileri dışında herkesi suçlamaya devam edeceklerdir.
** Aşırı davrananlar sadece kendi fikirlerini savunma konusunda körü körüne aşırı bağlı değildirler. Karşı görüşlere tahammülsüzlük konusunda da aşırıdırlar. Savunduğu iddiaları-davayı yeteri kadar bilmediği hâlde aşırı şekilde savunan fanatik olarak nitelenenler, kendi görüşlerini hiçbir tartışmaya meydan vermeden savunanlar karşı fikirlere daha çok özenirler. Karşı ola ola, ben karşıyım diye diye karşı grubun metotlarını, taktiklerini, bakış açısını, görüş ve düşüncelerini giderek taklit ederek benzeşme meydana gelir.
** Halk belki her şeyi bilmeyebilir ama sanılmasın ki halk anlamaz, sezmez. Halk belki bilgisizdir belki yeterli tahsili yoktur ama aptal da değildir. Halkı aptal yerine koymadan da yazılar yazılabilir. Bazı yazar sanılanlar; milletin bilmediğini zannettiği konularda gizli bilgi sahibi gibi davranmayı yeğlerler, faydalı ve güzel sözler de söyleyebilirler.
** Bu gibiler herkesin aleyhinde bulunur, herkesin bir yanlışını, bir açığını bulur, ona göre yazılar yazılabilir o zaman çok okunur fakat öyle yapmamak gerekir, doğru görülen şey karşısında olunan birisinden de gelse yazıp söylenir. Eğri görülen şey de yanımızda olan kişiden de gelse bu davranış eğridir diye belirtmek gerekir. Aslında konu; şu parti bu parti meselesi değil, toplum olarak her şeye karşı olup her şeyi eleştiriye tabi tutma hastalığıdır.
** Aydın olarak bilinen insanların eleştirmek yerine bilgi ve kültürlerini artırarak ellerinde bulunan işleri en iyi bir şekilde yapmaları veya kendi milletinin Tanzimat’tan beri müzminleşen problemlerinin yanı sıra, gelişen ve değişen dünyada meydana gelen gelişmeleri değerlendirmeye tabi tutmak ve bu konularda kafa yormak gerektiği üzerinde durmaları gerekir.
** Bir fikir ileri sürenlerin her biri de kendini yüzde yüz haklı görüyor. Tabi karşı tarafı da yüzde yüz haksız olarak kabul ediliyor. Olaylara ve icraata ideolojik gözlükten bakılınca doğruya eğri, eğriye doğru, çirkin olana güzel, güzel olana ise çirkin denilebiliyor. Olaylara asla olduğu gibi bakmıyor, ideolojik saplantılarımızın önüne geçemiyoruz. Her durum ve olayda bize hâkim olan ideolojik bakış açısı devreye giriyor, Siyasi görüşler veya mensubu olduğumuz grubun görüşleri doğrultusunda fikir beyan ediyoruz.
** Karşıdaki grup için en olmadık sözleri söylemek sonuç üzerinde ne kadar etkili oluyor? İddia ve ithamlar neyi değiştiriyor, neyi önlüyor? Karşıda bulunan insanı o ithamlar dışına çekebiliyor, onu düşünmeye sevk edebiliyor mu? Pek tabiidir ki hayır. Bir fikri derinlemesine bilmek ve bu bilgiler ışığında eleştiri ya da izah getirmek elbette her insanın yapabileceği bir iş değildir. İtham ve eleştiri nasıl olsa bir sorumluluk getirmiyor.
** Uzun süre başarı elde edemeyen fikir hareketlerinin mensupları da başarısızlık devam ettikçe bu başarısızlıklarını, kendilerinde aramak, kendilerini sorgulamak ve sebeplerini incelemek yerine dış dünyayı suçlayarak sorumluluktan kurtulduklarını sanır ve bir nevi tatmin sağlarlar.
** Bir yazar bizi övüyorsa söylenen sözün doğruluğuna eğriliğine bakmadan hemen cevabımız hazırdır, “Bu yazar gerçekleri yazıyor, olayları çok objektif bir şekilde değerlendiriyor, milliyetçi adam, aklı başında, millî duyguları kuvvetli vs. vs.” denir.
** Sürekli felaket tellallığı yaparak ve olumsuz görüşleri taşıyarak, yayarak, gündemde tutarak ülke problemleri çözülmediği gibi bu, yeni problemlere de sebep olur. Problemlerin çoğalması ülkeye fayda sağlamaz.
** Marksist sol takımının olaylara baktığı gibi aynı pencereden bakma mecburiyetimiz yoktur. İnsanları hırsız, haydut diye toptan mahkûm etmek yerine bu gibi iddiaları ortaya atan, yazan çizenlere de bakmak gerekir. Basında önemli bir yer işgal eden bu kimselere dikkat etmek gerekir. Marksist-Sol’un strateji ve taktiklerini, iyi bilmek ve piyasaya sürdükleri fikirlerin aslında ne manaya geldiğini iyi ayırt etmek lazımdır. Sosyal medyada iki yönlü gri propaganda ve kara propaganda mahsulü paylaşımlar ne yazık ki cirit atıyor. Milletini seven ve yine milletini sevdiğini iddia eden insanların daha dikkatli ve hatta daha uyanık olması gerekir.
** Ülke meselelerine eleştiri getirenlerin ayrı ayrı sorumluluğu olduğu da inkâr edilemez bir gerçektir çünkü bizler de fert fert her durumdan sorumluyuz. Bir başkasının yanlışını ve hatasını eleştirirken acaba biz kendimiz nerede ve nasıl yanlışlar ve hatalar yapıyoruz diye düşünmek lazım. Ülkede iyi gitmeyen şeyler için hiç kimsenin diğerine fazla söyleyecek sözü yoktur. Bir siyasi partinin de diğer partiye söyleyecek sözü yok çünkü zaman içerisinde her görüş ya iktidara geldi ya da iktidar ortağı oldu ve sorumluluk aldı. Sorumluluk aldığı zamanlarda siyasi partilerimiz kendilerinin eleştirdikleri hangi konu üzerine eğilerek köklü çözümler getirdiler.
** İnsanlar, rakipleri karşısında ellerinde bulunan imkânları kaybetmiş olmaktan, çaresiz kalmaktan, bir başarı elde edememenin mutsuzluğundan bu şekilde feryat ediyorlar. “Baskı görüyoruz, hayatımıza karışılıyor, hürriyetlerimiz kısıtlanıyor.” diye feryat edenler, aslında baskı gördüklerinden, hürriyetlerinin kısıtlandığından feryat etmiyorlar. Gazetelerinin köşelerinde hayalî düşmanlar yaratarak o düşmanlara topyekûn bizlerinde düşman olmasını isterler, aylar yıllar önce olmuş geçmiş olayları ısıtıp ısıtıp gündeme getirirler, milleti hizaya sokma yolları ararlar.
** Bizzat duymadığımız, görmediğimiz ve içinde bulunup şahit olmadığımız konularda onun bunun sözü ile insanları yaftalamak ne insanlığa yakışır ne de Müslümanlığa. “O diyor, bu diyor, öteki diyor.” diye hiç kimseyi hırsız, haydut, üçkâğıtçı olarak suçlamaya kimsenin hakkı yoktur, olmamalıdır. Kimsenin yetkisi de yoktur. Dürüst insan o dedi, bu dedi diyerek zan ile hareket etmez.
** Kendilerini okumuş gören pek çok insan sosyal medyanın sol tarafına gönüllü takipçi olmuş gibi görünüyorlar. Olayları millî ve manevi değerlere ve kendi millî tarihin imbiğinden geçirerek yorumlasalar belki bir nebze kabul edilebilir bir durumdur. Keskin olmanın, keskin muhalif davranmanın kimseye faydası yoktur. Keskin davranan insanlar en çok kendilerine ve kendileri ile yine kendi çevrelerine zarar verirler.
** En çok eleştiren, sisteme en çok eleştiri getiren kimseler, diğer sol gelenekler arasında en keskin devrimci sayılırlardı/olurlardı. Keskin devrimci tabiri eskiden çok sık kullanılırdı, hatta sol gruplar birbirlerini eleştirmek için dahi bu tabiri kullanırlardı. Sistem aleyhinde, faşizm, ABD ve kapitalizm aleyhinde çok konuşanlara, her şeyi tenkit edenlere en radikal görüşleri dile getirenlere “keskin devrimci” denirdi.
**Not: Daha Fazla bilgi ve görüşlerim için: “AYDIN HALLERİ”, Kenan Eroğlu, “Herdem Kitap” yayınları, Ankara Eylül 2025