Beyaz yaka, kara önlük ve…

Abone Ol

Önlüğümüzün yakasında tek beyaz parça vardı; geri kalanımız kapkara bir kıyafetin içine sıkışmıştı. Oysa yaka gibi görünen o beyazlık, aslında yokluk içinde açan bir umut çiçeğiydi.
Ayakkabımız yoktu, ikinci defterimiz yoktu, ikinci kalemimiz yoktu. Bir boya kutusu, bir sınıfın ortak servetiydi. Sırayı paylaşırdık, ekmeği paylaşırdık, sevinci de hüznü de paylaşırdık.
Az vardı ama bereket çoktu. Çünkü biz azı paylaşarak çoğaltmayı öğrenmiştik.

OKUL YOLUNUN ÇİLESİ

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte düşerdik yollara. Kimimiz çıplak ayakla, kimimiz yamalı çorapla… Bir anne düşünün; okuma yazma bilmiyor, saati tanımıyor, çocuğunu okula götürmek için kendi içgüdüsünden başka pusulası yok. Omzunda bir çocuk, sırtında çocuğun çantası… Yol uzun, yük ağır ama yürek kocaman.
İşte o annelerdi bizi hayata hazırlayan.
Bugün dönüp bakıyorum; çocuklarımız arabaların içinde, anne babalar ise surat asık, yorgun ve kaygılı. O eski heyecan yok, o saf mutluluk yok, umut yok.

PAYLAŞMAYI UNUTTUĞUMUZ GÜN

Bizim okul yıllarımızda hayaller büyüktü. Kimimiz öğretmen olmak isterdi, kimimiz doktor, kimimiz mühendis… En büyük hayalimiz ise ülkeyi yönetmekti. Bugün hedeflere daha yakınız belki ama hayallerden çok uzağız. Çünkü paylaşmayı unuttuk.
Paylaşmayan bir çocuk, büyüdüğünde de paylaşmayı bilmiyor sanki. Paylaşmayı bilmeyen bir toplum, sevgiyi de büyütemez. Sevgisi olmayan bir dünya ise acımasızlaşır. Şimdi etrafımıza bakalım: İnsanlar birbirine yabancı, komşular birbirinden habersiz, çocuklar oyun oynamayı bile unutmuş.

KARA ÖNLÜĞÜN İÇİNDEKİ BEYAZ KALPLER

Saçlarımızı uzatamazdık, kurallara sıkışmıştık, beyaz yakamız kara önlüğün içinde kaybolmuştu. Ama içimizdeki kalp bembeyazdı. O kara önlüklerin içinde filizlenen hayaller vardı. O hayallerle büyüdük biz.
Hayat film gibi akıp geçti. Şimdi kendi çocuklarımızın gözlerine bakıyorum, aynı filmi onlar da yaşayacak. Bizim yaşadığımız yokluğu yaşamayacaklar belki ama paylaşılan sevgiyi de görmeyecekler.

DÜN VARDI, BUGÜN YOK

Dün bir lokma ekmeği paylaşırdık, bugün sofrada çeşit çok ama gönüllerde bereket yok. Dün bir boya kutusuna sarılırdık, bugün her çocuğun çantasında onlarca kalem var ama yüzlerde tebessüm yok. Dün umut vardı, hayal vardı, sevgi vardı. Bugün hedef var ama hayal yok, teknoloji var ama muhabbet yok, bilgi var ama bilgelik yok.
Dün çocukluk vardı, bugün sadece büyümek telaşı var.

ANNE VE BABA OLMAK

Bugün okul yoluna giden anne babalara bakıyorum. Çocuklarının elinden tutuyorlar ama yüzlerinde mutluluk yok. Oysa bizim annelerimiz, babalarımız yokluk içinde bile umut doluydu. Bir çift gözle bakış yeterdi; sevgiyle, fedakarlıkla büyürdük.
Anne olmanın, baba olmanın özünde paylaşmak vardı. Biz annemizin yemeğini, babamızın emeğini paylaştık. Şimdi çocuklarımızın kalbine bu duyguyu aktarmadığımızda, geleceğe ne bırakacağız?
Bugün geldiğimiz noktada görüyorum ki eğitimden önce insanlığı, kitaptan önce paylaşmayı, başarıdan önce sevgiyi öğretmeliyiz. Çocuklarımızı sadece derslerle değil, kalplerimizle büyütmeliyiz. Yokluğu unutan, paylaşmayı bilmeyen bir nesil, geleceği de karartır.
Şimdi sevgili insanlık, kıymetli dostlar; paylaşmanın bereketini yeniden hatırlama zamanı. Çünkü dün beyaz yakamız kara önlüğün içinde nasıl ışık saçtıysa, bugün de sevgimizi paylaşarak geleceği aydınlatabiliriz.
Hayat bir film gibi akıp gidiyor. Çocukluk yoklukla, gençlik umutla, yetişkinlik mücadeleyle dolu. Ama hepsinin özünde paylaşmak var. Eğer biz anne baba olarak yaşamın tadını paylaşarak çıkaramıyorsak, çocuklarımız da paylaşmayı öğrenmeyecek. O zaman dünya acımasızlaşacak.