Daha sabahın nûrunda, açılan pencereyle birlikte, önce odana, sonra kalbine, daha sonra da tüm benliğine mânâsını dolduran gün bugün. Sabahın seherinde öten kuşlar, sanki yarıştalar yaradanını anmada, bugünün anlamını anlatmada ve yaşamada…
Melekler inmiş, saçmışlar sanki O’nun nûrunu yer yüzüne. Diğer günlerde farketmediğin izler görürsün nereye baksan O’ndan.
Bugün huzur günü, bugün Makam’a çıkma, el açıp yalvarma, yaradanını anma, andıkça yanma günü . Şükrünü sunma, dileklerini sıralama, unuttuklarını hatırlama günü bugün.
“ Yarabbi, bugünü yaşamadan alma canımı.” dualarının edildiği bir gün bugün…
Her dakikasının Yaradan’la geçirileceği, huzura erileceği, gönlünün coşacağı, coştukça Rabbine koşacağı gün bugün…
Kimilerine göre haftanın son iş günü, kimilerine göre de tatilin müjdecisi. Ama aslolan “Ben sizleri yalnızca bana kulluk edesiniz diye yarattım…” ayet-i kerimesinin belki de mânâsını doruklara ulaştıracağı gün bugün…
Duâ günü bugün… Vakt-i Nur, Vakt-i Huzur geldiğinde, ellerini kaldırıp, göz yaşların o ellere aka aka dile getirirsin Yüce Makam’a, o an içinden geçenleri. Elin, dilin, gözün, gönlün, yüreğin ve her bir hücren buluşur onları yaradanıyla…
O anda, “Duâ edenin duâsına icabet ederim…” buyurarak, Rabbinin kuluna verdiği sözü gelir aklına. İstersin; rahmetini, merhametini esirgemeyen Yüce yaradandan. İstersin; verdikçe vereceğinden emin olduğundan. Hıçkırıklarına karışarak, çoğu yarım kalmış cümlelerini sıralarsın farkında olmadan…
Var mı başka kapı; vurup gönlünden geçenleri sıralayacağın, yüreğinin sesini duyuracağın, var mı başka kapı; o an nazını yaşayacağın…
Israrla istemelisin isterken ve şüphe etmeden vereceğinden, ısrarla istemelisin candan ve yürekten…
“ Verirler ben acizim kudret senin dedikçe,
Verenin şanı büyük, sen iste istedikçe…”
Dilinin söylediğini, yüreğin de istemeli, versen de vermesen de kapındayım demeli…
Beden makamdayken, tüm benliğin de orada olmalı.
“Ben acizim kudret senin, ben gedayım sultan sensin…” demeli gönlün.
Edeple, hayâ ile, ihlâsla, samimiyetle istemeli ve her daim öyle olmalı insan. Ne zaman özlem duysa yaradanına, ne zaman içini dökmek istese, ne zaman dara düşse başı ve şükretmek istese sahip olduklarına, böyle davranmalı her duâ vaktinde.
Boynu bükülerek, yüreği teslimiyet içinde ve belki de göz yaşları süzülerek…
Çünkü duânın böylesi yaraşır Yaradan’ın kuluna…
Unutmamak gerekir bizden duâ bekleyenleri de. Kim bilir, belki ettiğin duâ, makbul sıfatıyla onaylanacak Yaradan’ın katında, merhem olacak kaç yaraya. Ve sen bilmeden, senin için edilen duâ ile ısınacak yüreğin, huzur bulacak gönlün…
Mevlana’nın da dediği gibi: “ Duâsız üşürmüş yürekler bil.
Sana bir duâ eden olsun, senin de bir duâ ettiğin. Bilmezsin hangi kırık gönlün duâsıdır karanlıklarını aydınlatan, sana ummadık kapılar açan. Bilmezsin kimin için ettiğin duâdır, seni böyle ayakta tutan.”
Rabbim bugünün mânâsını tüm benliğiyle hisseden ve yaşayan kullarından etmesi duâlarıyla…