Çapanoğlu isyanı ve Çerkez Ethem yağması.. 28 (Kurtuluş Savaşı anıları)

Çapanoğlu isyanı ve  Çerkez Ethem yağması.. 28 (Kurtuluş Savaşı anıları)

Ahmet Nazım Kafaoğlu
Maruzatım gösteriyor ki bizim değil, birinci Büyük Millet Meclisi Hükûmeti’nin vaziyeti çok kritikti. Bu esnada Pontusçular Erbaa Dağları’nda büyük faaliyet gösteriyor, Ümraniye isyanları da başlamış bulunuyordu.
Ben, kumandanın beraberinde Alaca’ya vardık. Türkmen rüesâsından rahmetli Garip Bey’i ve Kızıllı Veli Ağa’yı Alaca’ya celp ettik. Bunlarla müzakereye kumandan beni memur etti.
Müzakereye Alaca Belediye Reisi Behçet Efendi’nin odasında başladık. Bana yardımcı olarak kumandan, o zaman Alaca’da oturan Asım Saraçoğlu’nu, Alacalı Behçet Efendi’yi ve yine Alacalı Gök Rıza’yı vermişti.
Görüştük. Bir iki saat içinde mutabakata vardık. Şöyle ki: Firariler Alaca’ya gelecek, silahlarını teslim edecek, biz de firarilerin bu teslim keyfiyetinden sonra bir hafta evlerinde kalmalarına müsaade edecektik. Şartları bir kâğıt üzerine toplayarak kumandana arz ettim. Muvafakatini aldım. Yalnız bu şartlara kumandan şu maddeyi ilave etti: “Mukavele hükümleri tamamen yerine getirilene kadar, aşiret reisleri Garipbeyoğlu Hüseyin Bey ve Kızıllı Veli Ağa rehin kalacaklardı.” Tekrar görüştüm. Bu da muvafakat edildi. Bir gün sonra firariler toplu olarak geldiler ve silahlarını teslim ettiler.
Artık bir hafta Alaca’da oturacaktık. Bunun için kumandan, bir hafta geçene kadar Çorum’a gitmeye karar verdi.
Kış gelmişti, ortalık soğuktu. Kuvayı Seyyare’ye hükûmet elbise veremiyordu.
Kuvayı Seyyare’nin her neferi 15 TL maaşlıydı. Bunun için paraya ihtiyaç vardı.
Çorum’a gitmekteki maksat; Çorum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nden Kuvayı Seyyare’ye bir takım elbiselik kumaş ve ayakkabı temin ettirmekti. Hareket ettik.
Yürüyüş esnasında, o zamanın şartlarını belirtmek bakımından bir hatıramı arz edeceğim: Hava soğuk ve yağmurluydu. Kumandanın ayağında yazlık bir pabuç vardı, benim ayağımda ise çizme. Kumandanın ayakları ıslandı.
Bittabi, ayağımdaki çizmeleri kumandana takdim ettim.
Fakat benim ayağım çıplak kaldı. Kumandanın pabuçları çürüktü, ayağıma uymuyordu. Mecburen yalınayak Küre Köyü’ne kadar vardık.
Orada bir çift çarık tedarik ederek ayağıma giydim.
Artık ayağım rahattı. Çarığın üzerine beyaz bir yün dolap da sarmıştım.
Çorum’un Bozboğa Hanları’na vardığımızda, o zaman Çorum Mutasarrıfı olan Cemal Bardakçı bir faytona binerek bizi istikbale gelmişti.
Kumandan faytona bindi. Bana da “Nazım Bey, sen de gel” emrini verdi.
Mutasarrıf hayretler içinde bana bakıyordu. Çünkü benim bacağımda külot bir pantolon, ayağımda çarık, omzumda bir filinta, belimdeki fişekliğin arasına yal bardak bir barel tabanca sokulmuştu. Sakal, bıyık birbirine karışmış, vahşi bir kıyafetim vardı. Pek tabiidir ki emre itaat ettim.Bütün vatanperverliğine inandığım cennetmekân kumandanımın karşısına oturdum. Çorum’a vardık.