Seksenli yıllarda Yozgat Merkez Ortaokulu’nda görev yapıyorum. Türkçe öğretmeni olarak çalışıyorum. Öğretmenliğimin ilk yılları olduğu için biraz da hevesliyim diyebilirim. O yıllardan iki anımı anlatmak istedim.
Sınıfın birine sanırım ilk kez giriyordum. İçeri girdim; bütün çocuklar ayakta, öğretmenini karşılıyorlardı. Sınıfta oldukça kalabalık. “Günaydın, iyi dersler çocuklar” diyeceğim ve dersime geçeceğim. Bir anda gözüm ilk sıradaki iki kız öğrenciye takıldı. Biri ayakta, biri oturuyordu.
Önce doğrusu şaşırdım; çocuğu “Sen niçin kalkmıyorsun ayağa?” diye azarlayacak oldum. Sonra derse geçtim: “Günaydın çocuklar, iyi dersler, buyurun oturun” dedim. Dedim ama hâlâ gözüm ayağa kalkmayan o çocuktaydı.
Çocuklar oturdular; öğrencinin boyunun hiç değişmediğini gördüm. Dolaştım sınıfta; çocuk kısa boylu ve cüceydi. “Aman Allahım” dedim; ben biraz önce hata yapıp bu çocuğu sınıfta mahcup edecektim diye çok ama çok hayıflandım. Bir yanlıştan dönmüş olduğum için de sevindim.
Yine aynı okulda görev yapıyordum. Kısa bir dönem için müdür yardımcısı olarak görev aldım. Öğrencilerin yoklamalarını kontrol ediyor, yoklama defterlerine işliyordum. Bir öğrencinin mazeretsiz okula gelmediğini tespit edince ertesi gün o çocuğu çağırıp ifadesini almadan “Sen niçin okula gelmiyorsun?” diye kızıp azarladım.
“Hastaydım, öğretmenim” diyor; ben de öfkeyle “Ölmedin mi?” diye karşılık verdim. Şüphesiz ki bu kızgınlığım, mazeretsiz okula gelmesi üzerineydi.
O çocuk bunun üzerine birkaç gün okula gelmedi. “Bana kızdı, herhalde okulu bıraktı” diye düşündüm. Birkaç gün sonra annesi ile beraber okula geldiler. Kadın çocuğuma “Neden kızdınız, neden azarladınız?” diye sitem etti. Ben de “Çocuğunuz mazeretsiz okula gelmiyor” dedim.
Kadın yüzüme şamar gibi bir laf söyledi: “Hocam, çocuğum kalp hastası; kalbinde delik var, tedavi görüyor! Nasıl olur da ona ‘Ölmedin mi?’ dersiniz?” deyince nutkum tutuldu. Eyvah, dedim; ben bilmeyerek büyük bir yanlış yapmışım.
Özür dileyip çocuğun ve annenin gönlünü almaya çalıştım: “Bacım, ablam” dedim, “Siz niçin okula gelip bizlere bu çocuğun durumunu anlatmadınız?” diye üzüntümü dile getirdim. Anneye mahcubum, çocuğa üzgünüm.
Öğretmeniz, idareciyiz ama insanız; bizim de desteğe, bilgiye ihtiyacımız oluyor. Yanlış olan veli–okul–öğretmen–idareci diyalogunun eksikliğidir. Onun için diyoruz ki: Çocuklarınızı iyi takip edin; arkadaşlarını iyi seçin; sorunlarını okulla, öğretmeni ve idarecilerle paylaşın ki yanlış yollara düşmesinler.
Hele hele günümüzde bu sorunlar ayyuka çıktı. Arkadaş sorunu var, kötü alışkanlık sorunu var, sosyal medya gibi rezil bir çöplük var. Allah korusun, onları avuçlarımızın arasından kaybedebiliriz.
Söylemek istediğim o ki: Çocuklarınızı adım adım takip edin. Kiminle oturup kalkıyor, kiminle arkadaş, kötü alışkanlıkları var mı? Hem evde hem de okuldaki durumunu takip edin ki içiniz de, yuvanız da, geleceğiniz de rahat etsin.