Dostoyevski konuşmaları -1

Abone Ol

İki bölümde ele alacağım Dostoyevski eserlerini karşılaştırma ve tahlil etme cüretinden önce söylemeliyim ki seriyi daha fazla uzatmamak adına bu büyük adamın nasıl büyük bir adam olduğuna, eserlerine ve kişiliğine değinmeden, sadece kitapları üstünden birkaç söz söylemeye çalışacağım.
Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar'dan önce yazdığı hemen her şeyde insan ruhunun kararsızlığı, ikircikliliği, tutarsızlılığı, dibe kadar inip orayı yeryüzünün zirvesi olarak hayal etmesi, hayallerine, hızla ve tehlikeli biçimlerde kabusa dönüşen hayallerine göre hareket etmesi, her şeyden kuşku etmesi ve yine çok çarpıcı bir şekilde, benzerini ya da kendisine bağlı olan astını ezmesi ya da aşağılaması ama benzemek istediğini ya da bağımlı olduğu üstüne paspas olması ya da yaltaklanması temaları hep vardı. Bu temaların Hoffmancı bir işlenişi olan, konusunu neredeyse doğrudan Hoffman'ın ‘doppelgänger’ kabusundan alan İkiz adlı roman bu bakışın ilk doruğudur. Bu romanda, Rusya'nın en fantastik şehri olan, kuzeydeki bir bataklığının üzerine rasyonel ve geometrik bir mimari anlayışıyla, Rusya'nın akılcılık ve aydınlanma dünyasına girme kararlılığının bir simgesi gibi inşa edilmiş olan Petersburg şehrinde çıldıran bir memur konu edilir. Dostoyevski'nin ilk romanı İnsancıklar'dan beri işlediği bürokrasi dünyası, benzerleriyle sonu gelmez varlık kaygıları içinde rekabet ve mücadele eden memur figürü, İkiz'de benzersiz bir biçime kavuşur; romanın kahramanı aşağılanmanın ve hiçleşmenin doruk noktasına kendisinin birebir kopyasıyla, suretiyle karşı karşıya kalarak, kendi kendisi olan bir başkası tarafından ezilerek varır. Ruhsal bölünmenin fiziksel bölünmeye dönüşmesi Dostoyevski'nin bu (tamamlanmamış denebilecek) romanında delilikle sonuçlanır. Fakat bu tek çözüm değildi: Mary Shelley, Dostoyevski'den yirmi sekiz yıl önce, Frankenstein ya da Modern Prometheus adlı romanıyla bu bölünmeyi, bir başka canlı yaratma ve onun tarafından öldürülme temasıyla yorumlamıştı.
Yeraltından Notlar da bu çerçevede, Frankenstein gibi bilimkurgu ya da bilim edebiyatı geleneği içinde yer alır. Romanın temel teması doğa yasalarının, bilimsel bilginin ve aklın insanın karşısına dikilmesi, onu çelişkili bir varlık olmaya zorlamasıdır. Modern insanın hiç sonu gelmeyecek olan temel ikilemi/paradoksu, kendi öznel düşünce ve inançları ile dış dünyadaki nesnel, bilimsel düşünce ve inançlar arasındaki uyuşmazlıkla başlar roman. "Hastayım ama doktora gitmek istemiyorum, tıbba inanıyorum ama batıl inançlarım var." Sürecek