Duruş bozukluğu

Abone Ol

Merhaba sevgili okurlar,

Bu satırlar, bir köşe yazarı olarak sizlerle ilk buluşmamın satırları…

Yıllardır haberle, olayla, insan hikayeleriyle iç içe oldum ama bugün biraz farklı bir pencereden bakmak istedim.

Çünkü bazen sadece ülkenin gündeminde değil, kendi bedenimizde de bir “duruş bozukluğu” var.

Ve o bozukluk, sadece omurga değil, hayatın ağırlığını da eğiyor insanın üzerine.

“ANNE HAKLIYMIŞ MEĞER…”

15 yıllık meslek hayatım boyunca hep üzerinde durmak istediğim bir konudur duruş bozukluğu.

Şunu hepimiz biliyoruz: Annemiz çocukken “Dik otur!” diye bağırırdı ya hani…

O zamanlar kulak tıkardık.

Şimdi büyüdük, kendi paramızla fizyoterapiste gidip “Hocam duruşum çok bozuk” diyoruz.

Anne haklıymış demek ki!

Muayenehanede her gün onlarca insan görüyorum.

Gençten yaşlısına, herkesin ortak derdi aynı: boyun ağrısı, bel ağrısı, omuz tutulması…

“Hocam ne yaptım bilmiyorum ama her yerim ağrıyor” diyorlar.

Soruyorum: “Günde kaç saat telefona bakıyorsunuz?”

Cevap genelde aynı: “Eee… çok!”

İşte o zaman anlıyorlar ağrının asıl sebebini.

“Vücut konuşur, biz duymayız.”

Duruş denilen şey basit aslında:

Vücudun ayakta ya da otururken aldığı pozisyon.

Düzgün duruşta omurga doğal eğrilerinde, kaslar rahat, eklemler mutlu.

Yanlış duruşta ise vücut sürekli “Yahu ben böyle duramam!” diyor ama biz dinlemiyoruz.

Sonra bir gün “tak” diye bel tutuyor, boyun dönmüyor, omuz taş gibi kesiliyor.

Dedelerimiz tarlada çalışırdı, evde minderde otururdu.

Sırtları dimdikti, doğayla bir ahenk içindeydiler.

Biz mi?

Sabah kalkar kalkmaz telefona bakıyoruz.

İşe gidince bilgisayarın başına geçiyoruz.

Eve dönünce kanepeye yayılıyoruz.

Hep kamburuz, hep öne eğriğiz.

Vücut da diyor ki:

“Madem sen böyle duruyorsun, ben de alışayım.”

Alışıyor...

Ama sonra düzelmiyor.

Tıpkı bazı huylarımız, alışkanlıklarımız, hatta hayat duruşlarımız gibi.

İnsan bedeni eğrilince, ruhu da bir şekilde o eğriliğe uyum sağlıyor.

Bugün bu köşeden bir haber değil, bir hatırlatma yazmak istedim:

Sırtınızı dik tutun.

Hem sandalyede hem hayatta.

Çünkü insanın omurgası bedenini taşır ama duruşu karakterini gösterir.