İnsan, canlılar âlemi içerisinde eğitilmeye en fazla ihtiyaç duyan varlıktır. Doğduğu andan itibaren bakıma, güvende olmaya, yardıma muhtaçtır ve bu yönüyle diğer canlılardan ayrılır. Şüphesiz sınırsız bir şekilde öğrenmeye de açıktır. Hayatının her anı eğitim ve öğrenmeyle geçer.
Ailede başlayan eğitim, her insan için beşikten mezara kadar devam eden bir ihtiyaçtır. Eğitim ilk olarak ailede başlıyorsa diploması olsun ya da olmasın her anne baba da birer eğitimcidir. Çocuk dünyaya geldiği andan itibaren anne babasının ona verdiği eğitimle şekillenir. Anne babasını kendisine model olarak seçer, onların tutum ve davranışları çocuğun tutum ve davranışlarına yansır. Ailede başlayan eğitim okulda devam eder. Çocuk öğretmenlerini rol model almaya başlar, onun davranışlarını kendisine rehber edinir. Ancak eğitim sadece okul kültürü değildir, alınan bilgilerin gerçek hayatla bütünleşmesidir ve gerçek hayattan izler taşımayan bir eğitimin başarıya ulaşması mümkün değildir.
Bizim toplum olarak ilk önce öğretimle eğitimin farkını ortaya koymamız gerekir. Öğretim belli bir zaman ve mekân dâhilinde gerçekleşen bilgi aktarma sürecidir. Öğretimin hedef noktası bireyin zihnidir. Eğitim ise herhangi bir zaman ve mekân sınırlaması olmayan, bireyin zihninden çok ruhunu hedef alan ve henüz dövülme tavında olan o ruha şekil verme sürecidir. Yeri geldiğinde eğitim güzel ahlaktır. Yeri geldiğinde insanlara saygılı olmak, bir ortamda söz almadan konuşmamak, doğaya ve hayvanlara karşı duyarlı olmaktır.
Ruhlara şekil verip onları olgunlaştırmak sadece okulda devam eden bir faaliyet değildir. Hepimizin severek izlediği Hababam Sınıfı filminde Mahmut Hoca’nın da ifade ettiği gibi “Okul her yerdir. Sırasında bir orman, sırasında dağ başı. Öğrenmenin, bilginin var olduğu her yer okuldur.” Yeter ki bireye katkı sağlasın ve onun şahsiyetini zenginleştirsin.
Ruhlara şekil veren eğitimciler de her şeyden önce iyi bir rol model olmalıdır. "Dediğimi yap, yaptığımı yapma." diye eski bir tabir vardır. Bu tutum toplumdaki birçok aksaklığın temelidir. Çünkü çocuk işitme duyusundan çok görme duyusuyla algılar ve çevreyi tanır. Bu yüzden iyi bir eğitimcinin söz ve davranışları tutarlı olmalı ve sergilediği davranışlarla örnek alınmalıdır. Sigara kullanan bir babanın çocuğuna sigaranın zararlarından bahsedip ondan uzak durmasını öğütlemesi ne kadar işe yaramazsa söylemlerini davranışa dökmeyen bir eğitimcinin de birey üzerinde etkili olması o kadar zordur.
Bir eğitimci zihinlerden önce gönüllere girebilmelidir. Gönüllere girebilmenin yolları da etkili bir iletişim kurmak, öğrencilere sevgi ve şefkatle yaklaşmak, hiçbir ayrım yapmadan tüm öğrencilere eşit davranmaktır. Eğitimci en zor şartlarda bile güler yüzlü ve alçakgönüllü olmayı başarabilmelidir. Eleştirilere de her zaman açık olmalıdır. Hatalı durumlarda hatasını kabul edebilmelidir. Öğrencilerini eleştirirken de onların kendilerini değil olumsuz davranışlarını eleştirmelidir. Yapıcı olmalı, öğrencilere olumlu ve ümit verici şeyler aşılamalıdır. Affedici olmalı, hataları affederse kıymetinin artacağını bilmelidir. Öğrencilerin başarılarını ölçmede hassas ve adil olmalı, ceza ve ödül konusunu yapıcı ve teşvik edici şekilde kullanmalıdır. Hitap ettiği kitleyi motive ederek canlı tutmayı bilmeli, bilgisinin etkili olabilmesi için güzel bir hitabete sahip olmalıdır. Alanıyla ilgili yeterli bilgi birikimine sahip olmalı, mesleği ile ilgili tüm gelişmelerden ve yeniliklerden haberdar olmalıdır. Ve her şeyden önemlisi iyi bir eğitimci mesleğini canı gönülden sevebilmelidir. İşte o zaman bu söylediklerimin hepsi yerine getirilmiş olur.