Yakışıklı ve sevilen bir genç olan Ziya, köyünden Fikriye ile nişanlanır. Ancak bu mutlu birliktelik kısa sürer. Ziya, tarlada çalışırken üşütüp hastalanır ve bir haftalık bir sürede yaşamını yitirir. Genç yaşta toprağa verilen Ziya’nın ardından, nişanlısı Fikriye, bu büyük acıyı ve özlemi türküsüne döker.
Fikriye’nin babası bir imamdır ve bu süreçte aile, yaşadıkları derin acıyı manevi bir çerçevede kabullenmeye çalışır. Fikriye ise duygularını bastırmak yerine sazla, sözle dile getirir. “At üstünde kuşlar gibi dönen yar, gendi gedip ehbapları kalan yar” dizeleriyle başlayan türkü, her dörtlükte Ziya’ya duyulan özlemi ve Fikriye’nin içsel fırtınalarını yansıtır.
Türküde geçen: “Demedim mi yârim ben sana / Çok muhabbet tez ayrılık getirir” dizeleri, sadece bir bireyin değil, bir halkın ortak duygusuna dönüşür.
Ziya Türküsü, sadece Karacalar köyünde değil, tüm Yozgat’ta halk müziği repertuarında özel bir yere sahip. Nesilden nesile aktarılan bu ağıt, yöre insanlarının hem bireysel hem toplumsal hafızasında derin izler bırakmış durumda.
Bugün hala düğünlerde, meclislerde ve halk konserlerinde çalınan Ziya Türküsü, bir aşkın, bir kaybın ve ayrılığın sembolü olmayı sürdürüyor.
Yozgat’ın kültürel mirasında yer eden bu türkü, acıyı sanatla ifade etmenin en içli yollarından biri olarak yaşamaya devam ediyor.