Çok değil sadece birkaç yıl öncesi…
Sabah erken saatte kalkıp heyecanla okula gidiyorum. Öğretmen arkadaşlar ve öğrenciler üçer beşer dakika aralıklarla geliyorlar okula. Kısa sürede koridorlar cıvıl cıvıl oluyor kuzucukların sesleriyle.
Öğretmenler odasındayım. Her gelen öğretmen arkadaşım önce “Günaydın” diyor sonra da ilk ders zili çalana kadar sohbet ediyor gelen diğer meslektaşlarıyla. Akşamki maçın tahlilinden tutun da araba muhabbetine, çocuklarının sorunlarına, yemek tariflerine kadar… O kısacık sürede bile en içten, en samimi muhabbetler oluyor öğretmenler odasında.
İlk ders bitiyor teneffüs başlıyor. Teker teker geliyor öğretmenler on dakikalık dinlenme odalarına. Ve yine yüz yüze, samimi muhabbetler ediliyor. Bu sefer konular biraz farklılaşıyor; derste yaşanan bir olaydan tutun da, o gün anlatılacak konuya, verilecek araştırma görevlerine, katılacakları kurs ya da seminerlere, okulda yapılacak yarışmalara varıncaya kadar…
Her teneffüs bu sıcak ve samimi sohbetler, fikir alış verişleri, paylaşımlar devam ediyor. Meslektaşlarının yüzüne, gözlerinin içine bakarak ve en sıcak gülümsemelerle hem de…
Şimdi…
Sabah erken saatte kalkıp heyecanla okula gidiyorum. Öğretmen arkadaşlar ve öğrenciler geliyorlar birkaç dakika aralıklarla. Koridorlar yine cıvıl cıvıl kuzucukların sesleriyle. Koşturuyorlar sağa sola çocuk heyecanıyla ve rahatlığıyla. Öğretmenler odasındayım. Çok sessiz. Herkes elindeki telefona bakıyor.
Kimsede çıt yok. Dalıp gitmişler sanal dünyaya. Gözler birkaç inçlik ekranlara kilitlenip kalmış. İçeri yeni gelen her arkadaşın merhabasına sadece iki saniye kafasını kaldırıp karşılık veriyorlar. Sonra tekrar ekranda gözleri. Yapılan bütün muhabbet sadece bir “günaydın” ya da “Merhaba” dan ibaret. İlk ders zili çalıncaya kadar devam ediyor bu sessizlik. Teneffüslerde de yine aynı görüntü. Cep telefonlar ellerde, kısa cevaplarla yapılan muhabbetler oluyor ara ara. Yüzüne bakarak, gülümseyerek yapılan öyle samimi sohbetler olmuyor artık. Arkadaşlığın anlamını, yüz yüze muhabbetleri, dertleri paylaşmayı unutturdu bu icat.
Öğretmenler odası sadece bir örnekti cep telefonunun mahkumlarına. Hemen her iş yerinde durumun aynı olduğunu düşünüyor, çok üzülüyor ve endişe duyuyorum. Her ne kadar bağımlısı değiliz desek de galiba çoktan bağımlısı olmuşuz bu icadın…