Konferansta, Wilson İlkeleri olarak da bilinen Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Woodrow Wilson'ın önerileri üzerinde duruldu. Wilson, kendi prensiplerine dayanarak, ulusal kendi determinasyonu ve demokratik ilkeler temelinde bir dünya düzeni oluşturulması gerektiğini savundu. Bu prensipler, milletlerin kendi kaderlerini belirleme hakkını vurguluyordu.
Wilson'un prensipleri doğrultusunda, manda ve himaye sistemi önerildi. Bu sistem, savaş sonunda sömürgeleştirilmiş toprakların, daha güçlü uluslar tarafından yönetilmesi ve onlara modernleşme ve kalkınma konusunda yardım edilmesi anlamına geliyordu. Ancak, bazı ülkeler ve liderler, bu sistemi sömürgecilik ve emperyalizmin devamı olarak gördü ve reddetti.
Özellikle, 1919 Paris Barış Konferansı'nda, Hindistan'dan Mahatma Gandhi, manda ve himaye politikalarını açıkça reddeden bir tutum sergiledi. Gandhi, Hindistan'ın tam bağımsızlık taleplerini dile getirdi ve Britanya İmparatorluğu'nun Hindistan üzerindeki sömürge yönetimine karşı çıktı.
Bu olay, manda ve himaye politikalarının ilk büyük reddedilmesi olarak kabul edilebilir. Daha sonra, bu politikaların eleştirisi ve reddi, birçok sömürge ülkede bağımsızlık hareketlerinin güçlenmesine ve sömürgecilik döneminin sona ermesine yol açtı.