Aslında son yirmi yılda dine karşı ilgi azalıp ateizm, deizm vs. artmadı; ifade özgürlüğü sadece din üzerinde kullanımını genişletti, mahalle baskısı azaldı. Hepsinden önemlisi, İslâm karşıtlığı malum medya ve sanal âlemde popülerliğini artırırken edep, haya, aile, Türk’ün töresi, ayıp gibi kavramlar ilkel, çağ dışı olarak o kadar çok dikte edilip alıştırıldı ki artık “Yedi Kocalı Hürmüz” moda oldu.
Eşcinsellik, lezbiyenlik, biseksüellik, ateizm, deizm, hatta Hristiyanlık o kadar cilalı ve özendirici şekilde piyasaya sürüldü ki bunun karşısında zaten örgütlü bir İslâm öğreticisinin olmayışı, İslâm’ı öğretmeye gönüllü âlimlerimizin azlığı, Müslümanların yeteri kadar donanımlı olmamaları, sorumluluk almamaları; hatta Diyanet İşleri ve çalışanlarının İslâm’ı tebliğ için yetersiz, isteksiz, donanımsız, tembel ve kendisi için cenneti garanti görmesi sebebiyle ölü toprağı altında kalmış, üzeri toz tutmuş imanlarını gözden geçirmemeleri bizi bu noktaya getirdi.
Çok rahat bir düşünce olan “Nasıl olsa kelime-i şehadet er geç cennetin kapısını açacak” anlayışı, “Sakın şeytan sizi Allah’ın mağfireti (bağışlaması) ile kandırmasın” ayetinin anlaşılmak istenmemesi; sünnetullah’ta tövbeyi Allah’ın dilediği kimse için kabul edeceği, tövbenin dahi garantisinin olmadığı, yalnızca sehven haram işleyenin hemen tövbe edip bir daha aynı günahı işlemeyen kulunu affedeceğini açıkça bildirmesine rağmen dikkate alınmamaktadır.
Aslında İslâm’ın hayatın her anında olmazsa olmaz olduğunu, Allah’a teslim olmadan Müslüman olunamayacağını öğretecek ve öğütleyecek yiğitlerin azlığı, bilenlerin suskunluğu bizi bugünlere getirmiştir.
Şunu da söylemezsem olmaz: Şeytan o kadar çok vesvese veriyor ki, dünya hayatını o kadar süslü gösteriyor ki kimse bu yalancı süsten gözünü, gönlünü alamıyor…
Ey tek sevdiğimiz, teslim olduğumuz Rabbimiz; bizi Sana ve rızana eriştirecek bir ömür nasip et.
Amin!