İstiyorsan Hakk’a varmayı, meslek edin gönül almayı, bırak saraylarda mermer olmayı, toprak ol, bağrında güller yetişsin.
Diyor Hz. Mevlana…
Saraylarda mermer olmak mı, toprak olup bağrında güller yetiştirmek mi?
Şu sıra sanki daha çok mermer olmayı tercih ediyoruz.
Kaşlar çatık Yozgat’ta.
Suratlar buzdan soğuk…
Bakışlar donuk, beton misali.
Tavırlar keskin.
Anlamını yitirmiş gibi harekat kabiliyeti.
Mutsuzuz arkadaş mutsuz diye bağırmadığımız kalıyor.
Tüm bunları düşündükçe acaba sadece ben mi hüsnü kuruntu yapıyorum diyordum.
Önceki gün fikrine ve zikrine güvendiğim büyüğümle Yozgat’ı konuştuk.
İki Yozgatlı bir araya gelince Yozgat’ı konuşmaz mı?
Çekiştirirken kurtardığımızı zannederiz memleketi.
Bizimkisi onun arabası, bunun işi, şunun kıyafeti, diğerinin başarısı değil, Yozgat’ın mutsuzluğu üzerineydi.
Hüzni (Hizbi) Babanın şu satırları ile devam edelim konumuza:
Gayet garib dostudur misafirperver
Gelen garîblere çok ikrâm eyler
Mürüvvet ehlidir sehâyı sever
Hamiyetden çok nişânı Yozgad’ın
Böyle bir Yozgat’tan, sinirli, asabiyet ölçüsü tavan yapmış bir Yozgat’a.
Söz, geçen hafta şehrin meydanında soyunan adama yapılan saldırı ile başladı.
Akıllı insan şehrin meydanında soyunur mu dedik?
Ne diyer Yüce Allah, ayıpların örtülmesinde gece gibi olunmasını.
Hem psikolojik problemli hem de ayıpları örtülmesi gereken bir insana saldırmak mıdır asıl olan, yoksa üzerine bir şeyler örtüp polise teslim etmek mi?
Saldırdık!
Üstelik saldıranların büyük bölümü sırtında okul çantası lise talebesi.
Kime neden saldırdığını bilmeden gelişi güzel vuruyorlar.
Ve her saniye vuranların sayısı artıyor.
Vicdanlarımız mı kurudu, mutsuzluğumuz mu bizi bizden alan.
Uzun süredir yaşadığım şehir adına Allah’tan ne iş, ne aş, ne fabrika istemiyorum.
Sadece huzur ve mutluluk istiyorum.
Eskiden olduğu gibi; iki karıh tarladan aldığı bir avuç mahsulün şükrüyle güne başlayıp, o mutlulukla başını yastığa koyan Yozgatlıların yaşadığı bir Yozgat dileği ve umuduyla dua ediyorum.
Mutluluktan ötesi başlarının olsun bize biz lazım…