Yozgat’ın mevcut problemlerini sıralarken göç ve onun birincil sebebi işsizliği en üste yazarız.
Ve işsizliği değerlendirirken Anadolu şehirlerinin var olan il beğenmeme klasiği çıkar karşımıza.
Zaman ne işsizliğe ne de iş beğenmeme hastalığına merhem oldu.
Onu da geçtik sosyal devlet anlayışı ile birlikte tezat bir şekilde artan ve iyiden iyiye toplum hayatına yerleşen ‘balık tutmak değil de balık vermek/almak’ gibi yanlış bir uygulama söz konusu.
Balık tutmayı öğretmeyen/öğretemeyen sistem işsizi/iş beğenmeyen adamların sayısını artırdı.
İşte Yozgat.
Klasik bir sorun ama zamanla büyüyen büyüdükçe şehrin geleceğine karabasan gibi çöken bir sorun.
İşsiz adamların konuşurken onların içerisine gizlenmiş iş beğenmeyen adamları da görmek gerekiyor.
Sorun sadece onlara da mı, çarpık ve bir türlü düzen tutmayan sistemi kimse göz ardı edemez.
Kısa bir süre önce yine konuştuk, işi masa başı devlet işi olarak gören zihniyeti.
Taliplileri artarken iş yapmayı yorulmadan kazanmak olarak görenler türünden bir kesim daha peyda oldu.
Velhasılı Yozgat işsiz adamların şehri oldu bir anda.
O yüzden diyorum ki, ilk etapta fabrikalar kurmak, istihdam sağlayacak alanlar oluşturmak kısa vadede işsizliğe çözüm olmayacaktır.
Öncelikle içinde bulunduğum alışkanlıklardan soyutlanmak zorundayız.
Adına iş kültürü mü dersiniz yoksa iş ahlakı mı?
Ne derseniz deyin adına ortada bir iş hastalığı var.
İşsiz adamlar şehrinde işçi, alın terinin, emeğinin karşılığını kazanma kaygı ve derdinde olan insanları bulmanız da çok zor.
Yarına dair hayalleri ve umudu olmayan insanların yarına dair iş kaygısı da olmuyor haliyle.
Bizi hayallerimizden soyutlayan, uzaklaştıran, emeğin değil kolay kazancın derdi ile hayattan koparan değerler menzumesini yeniden canlandırmak gerekiyor.
Bir irkiliş, yeniden hareket, hareket için ise niyet gerekiyor en gayretlisinden.
Allah sonumuzu hayır eylesin.