Koltuk konuşur, nefis dinler! Yaşanmış hayatlardan derlenmiştir!

Abone Ol

Bazı koltuklar vardır, hammaddesi kibirdendir yapılır.
Bazı makamlar vardır, yük değil övünç zannedilir.
Ve bazı insanlar vardır…
Makamla imtihan edilir, koltukla sarhoş olur.
Ama ne sarhoşlukta kadeh vardır, ne meze…
Sadece tek bir cümle yeter: “Sayın Başkan, tebrikler… artık bu makam sizindir.”
Hadi bugün biraz o makam koltuğuna kulak verelim.
Koltuk, konuşuyor.
Nefis, dinliyor.
Koltuk:
- Hoşgeldin ey insan...
“Hoşgeldin.
Binlerce aday, onlarca isim arasında bir tek sen seçildin.
Bak burası öyle sıradan bir sandalye değil…
Burası makam.
Burada artık senin sesin yüksek, senin elin güçlü.
Gözlerin gözetilsin, ellerin öpülsün.
Sadece oturma, hissedil... çünkü artık sen busun: Özel olan.”
Nefis (ilk etapta dirençli tabi):
- Ben milletin emanetini taşıyorum...
“Ey koltuk, bilirim yüküm ağır.
Seçmen bana güvendi, millet teveccüh gösterdi.
Ben onlara borçluyum.
Sokağımı, köyümü, mahallemi unutmam.
Berber Hakkı Abi’ye selam veririm, Ayşe Teyze’nin çayını içerim,
Kendimi unutsam da onları unutmam.”
Koltuk (fısıltıyı yükseltir):
- Unut... onlar sıradan, tek seçilen sensin, unutma!
“Bak güzel kardeşim, onlar seçmedi seni; kader seçti.
Millet dediklerin sana ulaşamaz, ama sen hepsine yukarıdan bakabilirsin artık.
Unut o çay sohbetlerini…
Senin vaktin değerli.
Şimdi seni ziyaret etmek isteyenler randevu alsın, kapında beklesin.
Bırak herkes görsün, kim patron…”
Nefis (yutkunur):
- Haklısın... güç güzel bir şey...
“Doğru ya…
İnsanların ayağa kalkması, el pençe durması...
Telefonuma ‘Sayın ….’ diye başlayan mesajlar...
Toplantılarda benim ismimin en önde okunması...
Yoksa bu kadar meşguliyet niye?
Güç insana yakışıyor...
Hele biraz daha sıkı tutunayım bu koltuğa...”
Koltuk (zehri damlatır):
- Güvenme kimseye! En yakının bile hain olabilir!
“Sana oy verenler mi?
Onlar unutur.
Ama sen unutma...
En yakınındaki bile yerini isteyebilir.
Sana dost görünenler yarın rakip olabilir.
O yüzden gözünün üstünde kaş var diyenleri bile düşman bil.
Etrafındakilere güvenme, itaat iste.
Soru soranı uzaklaştır, eleştireni sustur.
Unutma, bu koltukta oturmak herkesin harcı değil!”
Nefis:
- Beni seçtiler, ama ben artık onlardan biri değilim...
Ve işte orada başlar sarhoşluk.
Alkol değil, makam çarpar.
Meze değil, protokol yedirir.
Ve insan, koltuktan inmeyeceğini zanneder…

Son Perde:
Gidince, bir sandalye bile aranmazsın
Ama gün gelir…
Makam biter.
Koltuk sessizleşir.
Adının başındaki “başkan”, “müdür”, “vekil” bir sabah sessizce düşer.
Arayanlar susar, bekleyenler buharlaşır.
Bir kahvede selam dahi veren olmaz.
Çünkü sen güce sevdalandın, milleti unuttun.
Koltuk ise sıradaki sahibine fısıldar artık:
“Hoşgeldin… binlerce kişi arasında bir tek sen seçildin…”
Ve biz gazeteciler...
25 yıldır kalem tutuyorum.
Makamla değişen yüzler, koltukla yükselip halktan kopan nefsler gördüm.
Biliyorum, bu yazı birilerini rahatsız edecek.
Ama tıpkı dizilerin başında yazdığı gibi not düşeyim:
“Bu yazı, yaşanmış hikayelerden ilham alınarak kaleme alınmıştır.”
Gerçekleri yazmak kolaydır.
Ama en zoru, gerçeği kendine yazmaktır.
Ve ey koltuk sahibi insan…
Makama değil, makas tutan amcaya; koltuğa değil, kolundaki yaraya bakarak yol yürürsen...
İşte o zaman adaletli olursun.
Ve halk seni gerçekten unutmaz.