Lütfen okur muyuz?

Abone Ol

Demokrasi, insanların eşit haklara ve özgürlüklere sahip olduğu; seçme ve seçilme hakkının bulunduğu, düşüncelerini özgürce ifade edebildikleri bir yönetim şeklidir. Demokrasi, temel hak ve özgürlüklerin korunmasına ve iktidarın, hukukun üstünlüğü ilkesiyle sınırlandırılmasına dayanır. Egemenlik halkın kendisindedir; yönetim gücünü halktan alır. Halk, siyasi partiler aracılığıyla özgür, adil ve gizli oyla kendisini yönetecekleri seçer. Vatandaşların vazgeçilmez temel hak ve özgürlükleri vardır ve bu haklar hukuk tarafından korunur.
Ve bu demokratik sistemi bize Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk armağan etmiştir. Özgürce yaşamayı bize o armağan etmiştir.
İnsanlar arasında sınıf, din, dil, ırk ayrımı kesinlikle yapmam; ancak şurası da bir gerçektir ki toplumumuzun belirli bir kesiminin eğitim seviyesi ne yazık ki fazla yüksek değildir. Bu kesim, kendini geliştirme ve eğitim konusunda yeterince çaba göstermemektedir. Bir dönem televizyonun tanınmış simalarından Aysun Kayacı, “Çobanın oyu ile benim oyum aynı mı?” demişti. Bu sözlerine büyük tepkiler gösterdik; çobanları aşağıladığını, insanlar arasında sınıf farkı yaptığını düşündük. Neredeyse Aysun Kayacı’yı tabiri caizse linç etmeye kalktık.
Peki neden böyle bir yazı yazma gereği duydum? Çünkü bazen demokrasi ve özgürlük kavramlarının, toplumun ve gelecek nesillerin ilerlemesinin önünde bir engel teşkil edebildiğini düşünüyorum. Ekonomiden, piyasadan, teknolojiden, yeni gelişmelerden hiçbir haberi olmayan, sadece evinde yemeğini yapıp tarlasında çalışan, eğitim almamış bir insan da gidip oy veriyor. Aynı şekilde, yıllarca okumuş, eğitim almış, ülke ve ekonomi konularında bilgi sahibi bir insan da oy veriyor. Ancak eğitimsiz kesim sayısı daha fazla olduğunda, sebeplerini bilmeden “karakaş, karagöz” bakarak verdikleri oylarla toplumun ve gelecek nesillerin kaderini değiştirecek bir tablo ortaya çıkıyor.
Bildiğiniz gibi Yozgat’ta, büyük camimizin yanında bulunan çeşmemizin restorasyonu yapıldı. Sultan II. Abdülhamid’in Yozgat’ımıza armağanı olan bu eşsiz tarihi eserin restorasyonu sonucunda ne yazık ki içler acısı bir tablo ortaya çıktı. Hamidiye Çeşmesi, tamamen tarihi dokusunu kaybetti. Mahalle aralarındaki sıradan çeşmelerin üzerine mermer sıvayıp, tabelacıdan alınmış yazılar ve plastik bir saat takılarak özünü, güzelliğini yitirdi.
Eline mikrofonu alan herkes medya mensubu oldu ya... Memlekette biri gidip sokak röportajı yapıyor; biraz önce bahsettiğim konularda olduğu gibi, belki ilkokul mezunu, belki kırsal kesimden gelmiş, şartları nedeniyle eğitim alma şansı bulamamış hemşehrimize mikrofonu uzatıyor ve “Nasıl olmuş bu restorasyon?” diye soruyor. Vatandaş, sadece temiz ve parlak gördüğü mermeri beğenip “Oh, ne güzel pırıl pırıl olmuş.” diyor. Ardından da “Halkımız bu durumdan memnun.” başlığıyla videoyu paylaşıyorlar.
Arkadaşlar, lütfen yapmayın! Biraz gözünüzü açın. Bundan yüz yıl önce bu ülkeye demokrasiyi, özgürlüğü, modernliği, eğitimi getiren; çağ atlamamızı sağlayan büyüklerimizin giyiminden, kuşamından, okudukları kitaptan, kültürlerinden biraz olsun kendinize pay çıkarın. Ve sokakta hiçbir şeyden haberi olmayan vatandaşa mikrofon uzatıp “Bu restorasyon nasıl olmuş?” diye sormayın. Oturun evinizde, bırakın şu mikrofonlarınızı...