12 Eylül’ün mağduru Yunus Dümen Mamak c 5’i Yusufiye kılan, orada pişen yetişen gönüldaşımızın, “Kara 12 Eylülü unutmak, tükenmektir.” Evet biz ne 12 Eylülü nede bize işkence eden işkencecileri unutmayacağız.
Yusufiyeden Kara 12 Eylül mektubu
12 Eylül 1980’e kadar verdiğimiz şanlı mücadeleyi değerlendirdiğimiz de görüyoruz ki, bizim altın kuşak çok çetin bir dönemi yüzünün akıyla aşmayı başarmıştır. Bizim dönemin ülkücüleri; karşıtlarının parayla satın alamayacağı kadar sağlam, inancını satmayacak kadar şahsiyetli, her kapıda bir hesaba girmeyecek kadar da feragat ve fedakârlık timsali olmuştur…
Neydi, bu altın neslin temel gayesi?
Neydi, bizi “aman aldırma boş ver” noktasına getirmeyen duygularımız?
Kanımızı deli deli akıtan, canımızı seve seve uçmağa gönderen, yüreğimizi yakan o kutlu ülkü neydi?
Bize, İlayı Kelimetullah dedirten o inanç neydi?
Hulasa; biz niye ÜLKÜCÜ olduk da, başkaları gibi olmadık?
Kendime bu soruları sorunca, aklıma hemen şu meşhur dörtlüğümüz geliyor:
“LEKE”
Namus lekesi değil, anlımda gördüğünüz
Vurulmuşum, Vurulmuşum düşmüşüm güpegündüz.
Şakağımdaki kansa, o benim gülüşümdür.
Namert sürünmektense, erkekçe ölüşümdür.”
Ülkücü olmak; her türlü emperyalizme ve Türk- İslam düşmanlarına karsı göğsünü siper etmektir.
ÜLKÜCÜ olmak; vurulmayı, mücadeleyi, çileyi göze almaktır.
ÜLKÜCÜ olmak; Haksızlık karşısında susmamaktır.
ÜLKÜCÜ olmak; nefretin kucağına oturmayıp, “vefa ocağını” tüttürmektir...
ÜLKÜCÜ; Atsızın diliyle:
“Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık içerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir”...
Evet! Atılmak ve “Atıldıktan sonra da bir daha dönmemektir.” Ve Ülkücülüğü son nefese kadar sürdürmenin vazgeçilmez ilkesi: “Namert sürünmektense, erkekçe ölüşümdür.”
“Alparslan GÜMÜŞ, Fatih KOYUNCU, Erdem ARABACI, Adnan ÇETİN, Mustafa ARICAK, İskender KARYAĞDI, Tuncay TERZİ ve Orhan ATEŞ”
Şanlı Gazi Eğitimin ölümsüz şehitleri gibi tüm şehitlerimiz; babalarının tarlası, analarının namusu, karılarının, bacılarının çeyizi için genç yaşlarında toprağa düşmediler. Onlar; “Türk - İslam Ülküsü” şahikaya çıksın diye ALLAH (c.c.) rızası için canlarını vatanlarının bekası uğruna seve seve verdiler. Ülkücü hareketin ilk şehidi Ruhi Kılıçkıran’dan başlayarak, toprağa; gül bahçesine girercesine verdiğimiz binlerce yiğit ülkücü şehitler kervanına: “Kara12 Eylül 1980” darbesiyle işbaşına gelen “cellâtlar güruhunun”; dar-ağaçlarına kurdukları sehpalarda şehit edilen “Dokuz ülkücü şehit” de eklenirse, çok kanlı bir bedel karşılığında bu hareketin var olduğunu görürüz...
“Vatanın; Ha ekmeğini yemişim, Ha uğruna kurşun” diyerek duygularımıza tercüman olan şehidimiz Alparslan Gümüş’ü ve onun şahsında şehitlerimizi unutmak mümkün mü? Asla...
Asil bir soy olan TÜRK’ÜN milli kimliğini unutmak mümkün mü? Asla...
En mükemmel ve en son din olan İSLAM’I unutmak mümkün mü? Asla...
Ülkeyi Emperyal bataklığına saplamayı hedefleyenlerin yaptıklarını unutmak mümkün mü? Asla... Vatan evlatlarını, “ülkücü – solcu” diye birbirine kırdıran çözüm üretmeyen kirli siyaseti unutmak mümkün mü? Asla…
Sıkıyönetime rağmen olaylara müdahale etmeyip seyreden! “Darbenin olgunlaşmasını” bekleyen ahlak yoksunu “Pentagonun” ayağı postallı “Bizim çocuklarını” unutmak mümkün mü? Asla…
Ülkücülerin şanlı mücadelesini karalayan, düşmana selam duranları unutmak mümkün mü? Asla...
En kötüsü de: Ülkücünün ülkücüye karşı VEFASIZLIĞINI unutmak mümkün mü? Asla…
“KARA 12 EYLÜL” idamlarıyla da, işkenceleriyle de unutulacak gibi değildir. En adi insanlık suçu olan işkenceyi; suçlu – suçsuz, ülkücü – solcu, demeden bütün yakaladıklarına en vahşi, hayvani metotlarla uygulayanların yaptıkları unutulamaz. İşkence ile şehit edilen Bekir BAĞ’ın şahsında tüm ülküdaşlarımızı bir kez daha rahmetle anıyorum.
Mazlumları unutmamak adına zalimleri affetmemek Ülkücülerin şiarıdır. Şehitlerimizi unutmamak adına “kutlu dava”mıza sahip çıkmak vefa borcudur.
Toz duman içinde bir hayatı yaşarken birbirimizin üzerinde; Tuz-Ekmek hakkı oldu. Barut kokan sokaklarda, atış poligonuna dönüşen üniversitelerde amansız bir mücadele verirken; arkadaşlıklarımız ebedi gönül dostluğuna dönüştü. Bayrağa, Vatan’a, Kuran’a ve Allah’a yemin olsun! Şehitlerim gazilerim emin olsun derken, o dönemde: Kirli siyasetin idealleri öldüren vefasızlık “VİRÜSÜ” bizim bünyemizde yer bulamadı. Ülkücünün ülkücüye “VEFASI”, olmazsa olmaz, değişmez bir kuraldı. Bizim “vefa” anlayışımız: Ailelerimizi akraba yaptı. Birimizin anası hepimizin anası oldu. Birimizin ailesi hepimizin yuvası oldu. Biz büyük bir aile olmuştuk! Ve güzel bir ülkü’ye gönül vermiştik.
“Yesi'deki kutsal aşkın mayası
Malazgirt'te Alparslan'ın rüyası
Söğüt'teki has kilimin boyası
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.”
Bu güzel ülkü’den uzaklaşıp vefa’yı da terk edince, 80 sonrası vefasızlık virüsüne yenildik. Ne birlik, ne de dirlik kaldı. Dün bir simidi kardeşçesine paylaşanlar bugün sevgiyi unuttular! Sevgi kaybolunca gönüldaşlık çınarı da kurudu! Çınar kuruyunca, mazi’yi destanlaştıranlar oturacak yer bulamadı! Sessizce köselerine çekildiler! Gün ortasında “ay tutulmasına” yakalandılar! Işığa hasret kaldılar!
Sonra neler mi oldu?
Zaman çabuk geçiyor ve değişiyor. “Yiğitlerin ahı yerde kalmaz” derlermiş… Kaldı… Zaman dik duranları ya eğdiriyor ya da kökünden kırıyor. Baksanıza, o eski idealizm yok artık. “Şerefle kaybedilen davanın üzüntüsü bir gün sürer, şerefsizce kazanılan makam ve mevkinin zilleti bir ömür boyu devam eder” diyen o altın nesil yok artık! Menfaat bezirgânlarının arkasından koşan, bir aferine, bir sırt sıvazlamasına, bir ihaleye, bir makama teslim olanlar söz sahibi oldu. Adı “ülkücü” olan “SEFİLLER” türedi şimdilerde! Son otuz yılı iyi okursak daha nice çirkin işlerin olduğunu görürüz. Zira hiçbir şey boşluk kabul etmiyor! Ok misali bir arada olmayınca birer birer çok kolay kırılıyoruz. Ve… Bir dost’un deyimi ile “kel-aynak” kuşları gibi tükeniyoruz!
Birliği, dirliği ve ülküsü olmayanların geleceği olmaz! Vefa duygusunu kaybedenleri mazileri de kurtaramaz! Ve… Bozkurtlar vefasızlığa yenilirken! “Beyaz saray”ın içimizdeki kan emici solucanları zafer şarkıları söylüyor! Bizi bu şarkıyı dinlemeye mahkum edenler utansın!
Vefalı olmak “SÜNNET”TİR duygusuyla yaşayanlara…
SELAM OLSUN.
Yorum yazarak Yozgat Çamlık Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yozgat Çamlık Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yozgat Çamlık Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yozgat Çamlık Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yozgat Çamlık Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yozgat Çamlık Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yozgat Çamlık Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yozgat Çamlık Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.