Memlekete gidelim…

Abone Ol

Tam zamanı değil mi sizce…
Biliyoruz hiçbir şey eskisi gibi değil. Ne toprak eski toprak ne yüzler eski yüz.
Soluklar kesik ekinler boynu bükük. Meleşip giden kuzulara hasret Bozok Yaylası.
Geri dönmek için sebepler her geçen zaman azalıyor.
Zaman ne eski zaman beden ne eski beden.
Evlerin rengi atmış, harmana giden yolları dikenler kaplamış. Rüzgar eskisi gibi değmiyor cemale, viran olmuş hayallerimiz gibi geride bıraktıklarımız.
Eskisi gibi olmasa da hiçbir şey, dere başındaki söğüdü, suyu akmasa da tepe başındaki köy çeşmesini, sesi çıkmasa da bozkırdaki dikenleri, geçit vermeyen yolları, hiç olmazsa kabrindeki koca dedeyle koca nineyi görmek için vakit gelme vakti.
Yalnızlığa hapsettiğimiz insanlığımız, sessizliğe hapsettiğimiz ben, son 2 yılda bir illet hastalıkla dibin dibini gördü.
Nefesler kesildi, yalnızlık yalnızlığa büründü, karanlıklar daha zifiri oldu.
Yeni yeni nefes almaya başladığımız bu günlerde ardımıza baktığımızda ‘ne çok kaybettik’ demeden, ‘neresinden dönersek’ diyerek başlama vakti.
Bozok Yaylası’nda güneş ve yağmur bir hikmet iradesi ile yeniden hayat verirken bize de gelmek düşmez mi?
Her yıl bu mevsimlerde hatta Mayıs ayı gibi gurbette yaşayan Yozgatlı hemşerilerimize Bozok Yaylası’ndan esintiler göndermeye gayret ederim.
Dünya hali ile kendimizi unuttuğumuz bir ahvalde memleketini unutan yüreklerdeki kora bir nefes bizimkisi.
Pandemi döneminde maalesef 2 yıldır Yozgat’a gelin demek bir tarafa evinizden çıkmayın çağrıları yaptık. Naralar attık, ilanlar verdik, haberler, canlı yayınlar, anonslar, neye ne kadar gücümüz yeterse.
Şimdi memlekete dönme vakti diyoruz.
Hani o baba ocağının bacasını tüttürme mevzuu vardır ya, bir gece, bir saat, baca tütüsün, ışık yansın.
Gönül dünyamızdaki hasret bulutları dağıldı mı, karardı mı, katılaştı mı tam da sorgulama zamanı. Dünya hayatında yeni yeni anlamaya başladığım bir hakikat de şudur: insan yaş aldıkça ruh dünyası sanki farklı bir hayat kulvarına yol alıyor. Ve kulvarda duygular kimi zaman katı kimi zaman da olabildiğince sıvı halde oluyor. Ortasını bulmak öylesine zor ki. Ve bu süreçte hayat serüveninin aslında sanıldığından daha kısa olduğunu anlıyor ancak dizginlerin aslında elinde olmadığını çok daha iyi anlıyor.
İşte öyle kıymetli dostlar, değerli hemşerilerim, büyüklerim ve dahi genç kardeşlerim.
Hayal olmadan, serap olmadan, sır olmadan memleket havası alma vakti.
Denizi olmayan, havalı yüksek binaları bulunmayan, sanal dünya lezzeti (!) sunmayan Bozok Yaylası’nda ciğerlerinize bir soluk almak için olsa da gelin lütfen.
Vakit su misali öyle bir akıyor ki, ardından sadece bakmak düşüyor insanoğluna.