Bir milleti hizaya getirmek istiyorsanız ya terör unsurlarını sürekli seferber edecek, korku salacaksınız, ya da ekonomilerini bozacaksınız.
Bakıyorum ülkemin yakın tarihine; iç karışıklıklar, terör saldırıları ve ekonomik krizden başka bir şey çıkmıyor karşıma.
Meclis bahçesinde yazar kasaların atıldığı dönemler,
Yağ, tüp, akar yakıt kuyruklarının hayatımızda yer bulduğu o yıllar,
Kardeşin kardeşi gözünü kırpmadan boğazladığı,
Dağlarımızın, yaylalarımızın, şehirlerimizin eşkıyalarla yaşanmaz hale getirildiği zaman dilimleri.
Ve bugün…
Ne değişti?
Azıcık palazlanmaya görün, üretmeye görün, ihanete geçit vermeye görün!
Ne oluyorsa oluyor bir şekilde az önce saydığımız konular üzerinden farklı görüntü ve şekillerle ülkemizde peydah oluyorlar.
Yakın zamanda peş peşe yaşadığımız orman yangınlarına bakın lütfen.
Ülkede terör faaliyetini yürütemez hale gelen şer odakları ormanları yakarak ülkede korku havası estirmeye, asıl hedef olarak ise yaz döneminde turist gelmesine engel olmaya çalıştılar.
Turist gelmez ise döviz girişi olmayacak, bugün marketlerden başlayarak mutfakları yakmaya devam eden fiyat artışları ve pahalılık körüklenecekti.
Fiyat artışı tek başına Türkiye’nin mi problemi?
Küresel bir ekonomik kriz yaşanıyor ülkemizde. Dünya devi Almanya, pek çok önemli üretimin üssü olmasına rağmen fiyat artışlarının önüne geçemiyor.
Ancak ülkemizde bu artışların acısı daha derinden hissediliyor.
Bunca ayak oyunu, ihanet hareketinin yanı sıra üretimine izin verilmeyen, kendi kendine yetmesine müsaade edilmeyen bir ülkenin ekonomik krizi daha ağır oluyor!
Ve bu gün maalesef pahalılık karşısında inleme sesleri ile artan bir ülke konumuna geldik!
Küresel ekonomik krizin ülkemizde daha derin, daha acı ve sonuçlarının ağır hissedilmesi için canla başla çalışan (!) alçaklar, iç mihraklar, şer odakları var!
Peki, bu odaklar sözüm ona operasyonları kime çekiyor?
Devlete mi, hükümete mi?
Hükümetin canı yansın da devlete ne olduğu çok da önemli değil mantığından hareket edildiğini görüyoruz bugün.
Senaryo aynı senaryo.
Bu kez savunmasız; pandemi yorgunu, yeterli üretim ağı oluşturamamış, kendi iç siyasetinde istikrar arayan bir Türkiye var karşılarında.
Üzerimize öyle bir geliyorlar ki, dünya ile bir olmuş devlete operasyon çekiyorlar hükümet üzerinden.
Hükümetleri kimler oluşturursa oluştursun artık millet olarak anladık ki, sorunlar da, beklentiler de, ortaya çıkan fıtrat da değişmiyor!
Milletimiz adına önemli olan devletimizim istikbali.
Düşmanımız, iç mihraklar, karanlık odaklar dünden daha fazla ve çeşitli.
Oyunlarına karşı refleks oluşturmak, plan yapmak, savunma hattını güçlendirmek zor!
Peki bunun karşılığında devletin temsil makamında yer alan hükümet yetkililerine düşen göreve ve sorumluluklar yok mu?
Hiçbir şey yok gibi mi hareket etmeliler yoksa kendi içinde dahi yangından mal kaçırmaya çalışanlara göz yummaya devam mı etmeliler?
Bu millet bırakın ekonomik problemleri, canını, evladını vatanın bekası uğruna kara toprağa emanet ederken göz yaşı dökmeyecek kadar kudret ve feraset sahibi iken ekonomik oyunlara kurban edilmemeli.
Operasyon çekenlerle operasyon çekilenleri ayrıştırmak için bir refleks, hareket, karşı hamle bekliyoruz. Sözlerle değil, algı operasyonları ile değil gerçek operasyon.
Taaa, metal yorgunluğu kavramının çıktığı, gündeme geldiği dönemden itibaren bir millet değişim bekliyor!