Roller karmaşası

Abone Ol

Zaman değişti… Ama sadece zaman mı? İnsan da değişti.
Kadın kadınlığını, erkek erkekliğini unutur oldu. Cinsiyet değil mesele; rol meselesi bu. Yaratılışın dengesine dokunuldu. Fıtratla oynandı. Ve insan, kendini tanımaz hale geldi.
Bir vakitler kadının zarafeti, sabrı, inceliğiyle övünülürdü. Erkeğin mertliği, sözüne sadakati, koruyuculuğu yüceltilirdi. Şimdi kadın; “Ben güçlü olacağım!” derken bazen şefkatini yitiriyor. Erkek; “Ben özgürüm!” derken sorumluluğunu unutuyor. Ne kadın kadın gibi, ne erkek erkek gibi… Herkes birbirinin yerinde, ama kimse yerinde değil!
Toplumsal karışıklığın temeli burada başlıyor. Aile, insanın ilk mektebidir. Orada baba otoriteyi, anne merhameti temsil eder. Çocuk, bu iki kutuptan dengeyi öğrenir. Biri aşırıya kaçarsa düzen bozulur. Bugün gençlerimizin kafası bu yüzden karışık. Hangi role, hangi değere sarılacağını bilemiyorlar.
Psikoloji der ki: “Rol karmaşası kimlik bunalımını doğurur.”
Sosyoloji der ki: “Toplum, rollerin dengesinde ayakta kalır.”
Din der ki: “Her kim yaratılışının sınırlarını aşarsa, hem kendine hem düzene zulmeder.”
İlim, ahlak, din, hatta akıl bile aynı gerçeği haykırıyor: Fıtratın dışında huzur yok!
Kadın, erkeğe benzeyerek özgürleşmez; kendisi kalarak yücelir.
Erkek, kadına hükmederek güçlü olmaz; onu yücelterek olgunlaşır.
İkisi de Allah’ın birer emaneti, hayatın iki kanadıdır. Bir kanadı kırılan kuş, uçamaz.
Bugün sokakta, işte, medyada gördüğümüz karmaşa; aslında insanın iç dünyasındaki karmaşadır.
Çözüm mü?
Her şeyden önce, yeniden özümüze dönmek…
Yaratılışın dengesine, sorumluluğun şuuruna, sevginin terbiyesine sarılmak.
Kadın kadın gibi olmalı; erkek adam gibi durmalı ki, insanlık yeniden yerini bulsun.