Şansa yaşıyoruz!

Abone Ol

Şansa mı yaşıyoruz gerçekten…
Zengini fakiri, ünlüsü ünsüzü, yaşlısı genci…
Hayatın bize sunduğu olağanüstü nimetlerin tamamına sahip olma arzusu artık tek hedefimiz oldu. Kolay yoldan para kazanmak, zahmetsiz bir servet sahibi olmak, “bir gecede hayat değiştirmenin” hayaliyle yanıp tutuşuyoruz. Emek, alın teri, üretim, ahlak, helal kazanç gibi kavramlar birer nostaljiye dönüştü.
Kendime soruyorum: Kolay yoldan kazanmanın en masum hali nedir?
Cevap belli: Miras kalırsa…
Onun dışındaki yolların hepsi risk, hepsi şans, hepsi tuzak ve dahi haram!
Şans oyunu, bahis, borsa, sanal yatırım, coin furyası… İsimleri değişiyor ama zihniyet aynı: emek vermeden, düşünmeden, üretmeden “kazanmak.”
Ülkemizde Borsa bile speküle edilebiliyorken şansın bile kendi içinde yönlendirildiği gerçeğini biliyorken beyhude hayallerinden koşmanın manasını kim açıklayabilir?
Yakın zamanda Yozgat, TOST adlı sanal kumar sisteminin yarattığı yıkımla sarsıldı. Gözünü kolay kazanca dikmiş yüzlerce insanın hayatı bir anda altüst oldu. Kimi borca battı, kimi yuvasını kaybetti, kimi iflasın eşiğine geldi.
Ama ne acıdır ki, bu sistemin çarkında ezilenlerden sadece bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az kişi emniyete “mağdur” olarak başvurdu.
Neden mi?
Çünkü insanımız utanıyor, ama ders almıyor.
Kaybeden suçlanıyor, oynayan değil. Kazanamadığı için utanıyor, oynadığı için değil.
Toplum artık kazı kazan mantığıyla yaşıyor.
İnançtan, ahlaktan, üretimden, sabırdan kopmuş bir kitle, her şeyi “şans”a bağlamış durumda. Garip olan ise, siyasi iradenin bu tabloya sessiz kalması. Ancak işin rengi değişip bir skandal patlayınca birkaç göstermelik açıklama yapılıyor, sonra yine sessizlik.
Bir soralım:
RTÜK nerede?
Toplumun sinir uçlarını uyuşturan, ahlaki değerleri yıpratan diziler, yarışmalar, internet yayınları ekranlarda kol geziyor. Kumar, cinsellik, lüks ve sefahat ekranlara taşınıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan defalarca uyardı, toplumun yozlaşmasına karşı hassasiyetini dile getirdi.
Peki, RTÜK’ün elinde yaptırım gücü mü yok, yoksa işine mi gelmiyor?
Yoksa herkes bu çarktan bir şekilde mi kazanıyor?
Bir yanda devletten izinli şans oyunları; milli piyango, iddia, sayısal loto…
Diğer yanda kaçak bahis, sanal kumar, “kripto” denen dijital kumarhaneler.
Aralarındaki fark ne?
Biri vergi ödüyor, diğeri ödemiyor.
Ama sonuç aynı: ikisi de hayat söndürüyor, yuva dağıtıyor, umut tüketiyor.
Toplumun aklıyla alay ediliyor, topsuz, tüfeksiz, silahsız bir işgal yaşanıyor.
İnsanlarımızın hayalleri birer birer gasp ediliyor, biz ise savunma sanayinde devrim yaptık diye övünüyoruz.
Evet, savunma sanayinde devrim yapıyoruz ama insan savunmasında sınıfta kalıyoruz!
Ahlaki çöküntü, ekonomik sıkışmışlık, psikolojik yorgunluk…
Tüm bunlar toplumun damarlarına sessizce işliyor.
Ama kimse ilgilenmiyor.
Ne bakanlıklar, ne kurumlar, ne denetçiler.
Her şey günübirlik, her şey sümenaltı.
Son olarak futbolu sarsan bahis skandalı patladı.
Hakemler, futbolcular, hatta bazı yöneticilerin bahis oynadığı ortaya çıktı.
Kimse şaşırmadı. Çünkü herkes biliyordu.
Yozgat’ın Eskipazar Mahallesi’ndeki Ahmet’in oynadığı kuponla, Süper Lig’de top koşturan Mehmet’in oynadığı bahis arasında ne fark var?
Biri kahvede oynuyor, diğeri telefonla.
Biri hayatını kaybediyor, diğeri itibarını.
Bu ülkenin en büyük sorunu artık açlık değil, açgözlülük.
En büyük hastalığı fakirlik değil, sabırsızlık.
Emek vermeden, beklemeden, üretmeden kazanma arzusu bir salgın gibi yayılıyor.
Ve bu salgına karşı hiçbir aşı üretilmiyor.
Bir milletin temeli, alın teridir.
Bir toplumun onuru, emeğidir.
Ama biz, “şansa yaşıyoruz” diyorsak; bu cümlenin ardında sadece bir isyan değil, aynı zamanda derin bir çöküş var.
Çünkü şansa yaşayan bir toplum, yarınını kaybetmiş demektir.
Yazık sessiz sedasız kayboluyoruz, yok oluyoruz!