Yaşam

Sevr Antlaşması Neden Ölü Doğmuş Bir Antlaşmadır? Sevr Anlaşmasının Maddeleri Nedir?

Sevr Antlaşması, Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Osmanlı İmparatorluğu ile galip devletler arasında 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan bir antlaşmadır. Ancak, Sevr Antlaşması, birçok açıdan ölü doğmuş bir antlaşma olarak nitelendirilmiştir.

Abone Ol

Sevr Antlaşması, 10 Ağustos 1920 tarihinde Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan ve Birinci Dünya Savaşı’nın galiplerinin Osmanlı topraklarını paylaşımını düzenleyen bir antlaşmadır. Ancak bu antlaşma, uygulanabilirlikten uzak olması, tarafların çıkar çatışmaları, Türk halkının direnişi ve uluslararası konjonktürün değişmesi gibi nedenlerle hayata geçirilememiş ve adeta “ölü doğmuş” bir belge olarak tarihe geçmiştir. Sevr’in uygulanamamasının ardında yatan nedenler, yalnızca Osmanlı Devleti’nin zayıflığı ya da İtilaf Devletleri’nin hırslarıyla sınırlı değildir; aynı zamanda antlaşmanın gerçeklikten kopuk yapısı ve Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi gibi faktörler de bu sonucu doğurmuştur.

Sevr Antlaşması’nın Gerçeklikten Kopuk Yapısı

Sevr Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin fiilen varlığını sona erdiren ve topraklarını İtilaf Devletleri arasında paylaştıran bir belge olarak tasarlanmıştır. Antlaşma, Osmanlı’ya yalnızca Anadolu’nun iç kesimlerinde küçük bir bölge bırakırken, İstanbul ve Boğazlar uluslararası bir komisyonun kontrolüne verilmiş, Ege Bölgesi Yunanistan’a, doğu illeri Ermenistan’a ve diğer bölgeler ise İngiliz, Fransız ve İtalyan nüfuz alanlarına ayrılmıştır. Bu paylaşım, Osmanlı Devleti’nin egemenlik haklarını tamamen yok sayan bir yaklaşımla hazırlanmıştır. Ancak antlaşmanın uygulanabilirliği, birkaç temel nedenden dolayı mümkün değildi.

İlk olarak, Sevr Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin mevcut siyasi ve askeri gücünü tamamen göz ardı eden bir belgeydi. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş olsa da, Anadolu’da başlayan Milli Mücadele, Türk halkının teslim olmayacağını açıkça gösteriyordu. Mustafa Kemal Paşa önderliğinde örgütlenen bu hareket, antlaşmanın uygulanmasını engellemek için kararlı bir direniş sergilemiştir. İtilaf Devletleri, bu direnişi hesaba katmadan, kağıt üzerinde bir paylaşım planı yaparak antlaşmayı hayata geçirebileceklerini düşünmüşlerdir. Ancak bu, gerçeklikten kopuk bir iyimserlikti.

İkinci olarak, İtilaf Devletleri’nin kendi aralarındaki çıkar çatışmaları, Sevr’in uygulanmasını imkânsız kılan bir başka faktördü. İngiltere, Fransa ve İtalya, Osmanlı topraklarını paylaşma konusunda anlaşmış gibi görünse de, her biri kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalışıyordu. Örneğin, İtalya, Ege Bölgesi’nde Yunanistan’ın genişlemesine karşı çıkarken, Fransa, Suriye ve Lübnan’daki mandasını güvence altına almak için İngiltere ile rekabet içindeydi. Bu iç çekişmeler, antlaşmanın uygulanması için gerekli olan ortak iradeyi zayıflatmış ve Sevr’i kağıt üzerinde bir belge olmaktan öteye taşıyamamıştır.

Türk Direnişi ve Uluslararası Konjonktürün Etkisi

Sevr Antlaşması’nın ölü doğmasının en önemli nedenlerinden biri, Türk milletinin antlaşmayı kabul etmeyerek başlattığı Milli Mücadele’dir. Antlaşmanın imzalandığı dönemde, Osmanlı Hükümeti İstanbul’da İtilaf Devletleri’nin işgali altında bulunuyordu ve Sultan Vahdettin’in başında olduğu hükümet, antlaşmayı imzalama konusunda baskı altındaydı. Ancak Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa liderliğinde örgütlenen Kuvâ-yı Milliye hareketi, Sevr’in uygulanmasına karşı silahlı bir direniş başlattı. 1920 yılında başlayan bu mücadele, özellikle İnönü, Sakarya ve Dumlupınar zaferleriyle İtilaf Devletleri’nin planlarını altüst etti. Türk ordusunun askeri başarıları, Sevr’in uygulanabilirliğini tamamen ortadan kaldırdı.

Ayrıca, uluslararası konjonktürdeki değişimler de Sevr’in hayata geçmesini engelledi. 1920’li yılların başında, İtilaf Devletleri’nin Birinci Dünya Savaşı sonrası kurduğu düzen sarsılmaya başlamıştı. Bolşevik Devrimi sonrası Rusya’nın savaş sonrası düzende yer almaması, İtilaf Devletleri’nin planlarını karmaşık hale getirdi. Türkiye, Sovyet Rusya ile kurduğu diplomatik ilişkiler sayesinde doğu cephesinde Ermenistan’a karşı zafer kazandı ve bu, Sevr’in doğu Anadolu’da öngördüğü Ermeni devletini imkânsız kıldı. Aynı şekilde, Fransa’nın Anadolu’daki direniş karşısında geri adım atarak 1921 Ankara Antlaşması’nı imzalaması, İtilaf cephesinde bir kırılma yarattı. Bu diplomatik başarılar, Sevr’in uygulanabilirliğini daha da zayıflattı.