Şikâyet mi, şükretmek mi?

Abone Ol

Bülbül, her zamanki gibi, en kıymetlisi olan Gül’ünün dalına kondu. Gül, bir kez daha sevindi, Bülbül’ünü gördüğüne. Bülbül anlatacak, Gül dinleyecekti asırlık hayrandaşını. Ve dinledikçe bir kez daha hayran olacaktı Âşık’ına.
Ama bugün farklıydı sanki Bülbül; yüzünde hüzün, sesinde üzgün bir ifade vardı. Gül sebebini merak etti. Bülbül önce Gül’ünün kokusunu içine çekti en derinden, sonra ardı ardına sevgi sözcüklerini sıraladı maşukuna. O an duraksadı Bülbül. Birden sesinin tonu alçalıverdi: “İNSANOĞLU…” dedi, “ Ne garip bir varlık!..”
Gül, sanki az önceki merakının yanıtını almıştı. Anlaşılan bugün Âşık’ı, insana dair konuşacaktı. Daha da meraklandı. Bülbül aynı ses tonuyla devam etti. “Gül’ümm…” dedi. “ Bugün insan kimliğine bürünüp, onlar gibi konuşacağım seninle.” ve başladı insanoğlu gibi konuşmaya:
“Dertlerim var en çaresizlerinden. Anlatsam, dudak da yorulur, onu dinleyen kulak da. Yazsam, kağıt da tükenir, onları yazan kalem de.
Resmetsem bir tuvale, birbirine karışır; çizgi de, renkler de. Söylemeyi denesem şarkı tadında, ağlar belki; beste de, güfte de. Nakşetsem bir kumaşa, yolunu şaşırır; iğne de iplik de.”
Bülbül, sanki insanoğluydu hâl ve tavırlarıyla. Feryâdını herkese duyurmak istercesine, sesinin tonu giderek yükselmeye başlamıştı. Devam etti yükselen sesiyle:
“Şikâyete dönüşür bazen, içinden çıkamadığım, dayanamadığım anlarda. En son yaşanan dert, çilingir misali, yaşanmış ve sessizce bekleyen diğer dertlerimin açar kapısını.
Bir şikâyetle açılan kapıdan, içeride sinsice bekleşen yandaşları hücum ederler sanki dışarıya. Bir bir çığlıklarını atarlar, en yüksek perdeden. Rahatladığımı zannederim çığlıklar atıldıkça. Ama nâfile, düğümlenir sanki yüreğimin bir yerlerinde.”
Gül, artan hayranlığıyla ve endişeli tavrıyla Bülbül’üne baktı. Acı çekiyordu sanki, sesinin tonu alçalmaya başlamıştı yavaş yavaş. Sanki diyeceğini demiş, şikâyetini etmişti birilerine. Devam etti insanoğluna dair:
“ Paylaşmak isterim bazen, dostla yüz yüzeyken. Çözüm bulamasa da, o an yüreğime bakıp da beni dinlemesi, en samimi bakışlarıyla dertlerimin ortağı oluvermesi, bütün dertlerime çözümdür sanki. Dostun söyleyeceği birkaç cümle, elimin üzerine koyduğu sıcak eli, sihirli bir dokunuştur sanki.”
Birazdan ağlayacağını haber verir gibi, sesi titremeye başladı Bülbül’ün:
“El açarım bazen, tek başıma kaldığımda.” dedi Bülbül ve devam etti titreyen sesiyle: “Aslında, o anda ve hayatımın her anında yalnız olmadığımı biliyorumdur. Yücelerden yüce Makam’dayımdır.
Kafam yukarıya dönük, omuzlarım diktir başlarda. Sonradan pişman olacağımı bile bile, hâşâ isyan derecesindedir bu serzenişli duâ.
O an anlarım ki; el açıp yalvarma, dertlerimi sıralama, taa yürekten gelen sesimle derman dileme, medet umma Makamıdır orası. Göz yaşlarım akar avuçlarıma yavaşça ve eşlik eder buna, kafam da, omuzlarım da. Boynum bükülür, sesimin tonu alçalır kendiliğinden. Pişmanlığımı yaşarım, az önceki söylediklerimden.”
“ Ama…” dedi Bülbül, gözünden akan yaşları gizleyerek Gül’ünden:
“Bütün bu şikâyete, serzenişe, hâşâ isyana rağmen, sebeplerim vardır dertlerimi unutmak ve hayata tutunup ayağa kalmak için.
İşte en çaresiz kaldığım o anlarda, birer birer bu sebeplerimi hatırlarım: Öbür yarım dediğim hayat arkadaşım, can yoldaşım, gönüldaşım eşim vardır mesela o an ilk aklıma gelen. Zaman zaman tartışsam da onunla, sinirlenip kaşlarımı çatsam da, en olmaz dediğim anlarda olurunu gösteren, sohbetiyle huzura erdiren, varlığıyla mutlu eden, gönlümü teslim ettiğim eşim… Sonra evlatlarım gelir aklıma mesela; sevgimi bölük bölük edip eşit dağıttığım, böldükçe çoğalttığım. Ardından yuvam gelir; her seferinde besmeleyle çevirip anahtarını içine girdiğim, korunağım, barınağım. Sonra diğerleri… “Varlık sebeplerim” dediğim anam, babam gelir aklıma. Kardeşlerim gelir mesela; kendimi güçsüz hissettiğimde omuz omuza olacağım, derdimi paylaşacağım… Ve daha sayamadığım, dertlerimi unutturan, hayata tutunduran sebeplerim…”
Bülbül’ün sesi giderek normale dönmüş, Gül’ün endişeleri sona ermişti. Sanki rahatlamaya başlamıştı artık Bülbül, insanoğlu kimliğinde. Sesine yansıyan huzurla devam etti:
“Sebeplerimi sıraladıkça, yüreğim sakinlemeye başlamıştır artık. ŞÜKÜR almıştır, şikâyetin yerini. Az önceki çığlıklar yok olmaya başlarlar, yüreğimin şükrünü duyunca.
Derin bir nefes alırım, rahatlamanın tadıyla. Sonra, bırak şikâyeti, isyanı, çığlıklar atmayı; sevinir, mutlu olurum tüm bu sahip olduklarıma. Makam’a şikâyet için açtığım ellerimi, şükür cümleleriyle sürerim yüzüme.” Bülbül’ün uzaklara bakan gözleri, Gül’üne rastladı bir ara. Yaşlar süzülüyordu sanki Gül’ün yapraklarından, hem Bülbül’üne olan hayranlığından hem de az önceki duyduklarından. Bülbül dayanamadı Gül’ün bu haline.
Pişman oldu sanki anlattıklarına. Bülbül kimliğine tekrar dönmek istedi. Göz göze geldiler o anda. Bülbül sordu Gül’üne: “Söyle bana şimdi Eyy mis kokulum, Şikâyet mi, Şükretmek mi?…”