Şimdi Tatillerimiz Var…

Abone Ol

Alışıla gelmiş,

Hatta bir o kadar klişe,

Ve kimine göre boş bir söylem olarak da gelebilir.

Yaşadığınız yanlışlar zamanla alışkanlık haline gelince alışkanlıklarınız yanlış, yanlışların yansıması ise alışılagelmiş veya boş gelebiliyor.

Bayramlara dair ‘Nerede o eski bayramlar’ derken kulağa nakaratın tekrarı gibi geliyor ya, bayramları tatile dönüştüren zihniyetimizin yüksek sesle telaffuzu da aynı şekilde tekrardan ibaret gibi geliyor.

Her şeye rağmen alışkanlık haline getirdiğimiz yanlışları yüze karşı söylemeli ya da yüze karşı söylenmeli ki alışkanlıklarda bir balyoz darbesi iniversin.

Tatillere karşıyım özellikle de uzun tatillere, ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin uzun tatillerde yatacak kadar zamanını boşa harcayacak bir ülke olduğuna inanmıyorum.

Bir de bayramlar tatil, tatiller topraklardan uzaklaştıkça sanallaşan bir kavram karmaşası haline geliyor ya işte ona hem karşıyım hem de canım sıkılıyor.

Yenişafak Gazetesi Köşe Yazarı Fatma Barbarosoğlu, “Eskiden bayramlarımız vardı şimdi bayram tatillerimiz var!” başlıklı yazısında duygularıma tercüman olmuş, tabi bir o kadar da hakikati en anlamlı ifadelerle dile getirmiş.

Anlam yüklü yazıdan bazı bölümlerle bayram sonu mesajı verelim istedim. Bir kez daha geçmiş bayramınızı tebrik ediyor sözü Fatma Barbarasoğlu’na bırakıyorum:

“Yıllarca bayramın ibadet olduğunu yazdım “burada”. Bayram kitabı yazacak kadar bayram yazısı vardır arşivlerde. Ne yazdım bunca yıl? Bayramı bayram bilmenin hepimizin üzerine vazife olduğunu, bayramı bayram bilmenin güçlünün güçsüze uzattığı el ile mümkün olduğunu yazdım.

En güzel en damardan bayram şiirleri yazan Bahattin Karakoç’a bin rahmet olsun. Her bayram onun şiirini yoluma ışık olarak düşürdüm.

Bu bayram bayramın dahi kelimelerle mümkün olduğunu düşünme noktasına geldim. Bayram ancak kelimesi olanların kalbinde yeşerip diliyle meyve veren bir ağaç. Ama o meyveyi tadacak kulaklar lazım bir de.

Ağızdaki dilin aynen aynenlerle boşaldığı noktada gönül dili yeşermiyor. Bu bayram içimden bayram yazısı yazmak gelmiyor.

……

“Değerlerimiz değerlidir” anlayışı içi boş bir Anadolu İrfanı söylemine doğru gidiyor. “Anadolu İrfanı”nı yazan arkadaşların Anadolu’da bir köyde, bayrama tanık olmasını tavsiye ediyorum.

Gişelerden bakınca herkes yurduna yuvasına, oduna ocağını kavuştu diyebiliriz. Sahiden diyebilir miyiz?

Uzun bir tatili şehirde geçirmenin güçlüğü ile koşuluyor köylere. Köyüne giden en yakındaki akrabasına bayramlaşmaya gitmiyor. Ne yapıyor? Şehirde öğrendiği şehirli ritüelleri yapıyor. Piknik yapıyor, yürüyüşe çıkıyor, bol bol selfi çekiyor. Yaylalarına meşrubat ve kutuları atıyor. Çünkü artık o ne köylü ne şehirli. Her yeri talan etme hakkına sahip yüzergezer bir beden.

Dünyada ne oluyor bilmiyor. Yakın çevresinde olanlardan dahi kendini mesul hissetmiyor. Komik bir videoyu, varoluş sancısını hiç duymadan yaşamasına yetiyor. Ölümlü olduğunu unutmaya, bugün var yarın yok oluşun faniliğini unutmaya yetiyor her defasında bir kaç dakikalık bir videoya.

Bayram ziyaretine gidenler akrabalarını “komiklik unsuru” olarak videoya çekiyor. Yaşlı adamlar yaşlı kadınlar birkaç beğeni için malzeme yapılıyor.

Herkesin önemli bazısı farklı. Ama herkesin ekrana kendi suretini düşürme telaşı aynı.

İçinizi karartan yazım için özür diliyorum. Bayramın sevincine, bayramın sorumluluğuna idrak onlardan olalım inşallah.”