Son günlerde CHP’li bazı belediyelere yönelik yolsuzluk operasyonları gündeme oturdu.
Dosyalar kabarık, iddialar ağır.
Daha da ilginci, bu operasyonların neredeyse tamamına yakını CHP’lilerin kendi içinden gelen ihbarlarla başlatılması. Acaba CHP kendi iç hesaplaşmasının sancısını mı yaşıyor?.
Sokağın nabzı nasıl peki bu gelişmeler karşısında.
Vatandaş bu durumu hem şaşkınlıkla hem de alışkanlıkla izliyor.
Evet, şaşırıyoruz. Çünkü yolsuzlukla mücadele neden sadece tek parti üzerinden yürüyor diye sormadan edemiyoruz.
Ama şaşırmıyoruz da. Çünkü bu ülkede rüşvet, yolsuzluk ve devlet malı üzerinden kurulan düzen artık sistemleşmiş bir yara haline geldi.
Ankara’da dört yıldır sayısız müteahhitle sohbet ettik.
İster merkez, ister ilçe belediyesi fark etmiyor.
İş yaptırmak mı istiyorsunuz?
Belediyede görevli kişi, ister şahsı adına isterse de belediye adına olsun, açık açık “şu kadar isterim” demeden işlem yapmıyor. Yani anlayacağınız Ankara’da iş yapmak, rüşveti bir “dosya masrafı” gibi görmekten geçiyor artık.
Peki İstanbul?
Orada da farklı değil.
Bir eğitim kurumuna ruhsat almak isteyen bir eğitimci, belediye tarafından açıkça paraya zorlanıyor.
Eğitimci direnince belediye görevlisinin söylediği şu söz, artık ne noktaya geldiğimizi özetliyor:
"Hocam biz o parayla Ramazan’da iftar vereceğiz."
İnsan ne desin?
Haramla kurulan sofradan hayır mı çıkar?
Eğitimci ise içini döküyor:
“Hakkım haram olsun. Hadi hayırlı iftarlar.”
Halk olarak yolsuzluk operasyonlarını elbette destekliyoruz.
Ama operasyonların topyekun, partiler üstü, adalet terazisinde eşit bir biçimde yapılmasını istiyoruz.
Devletin aracını ailesinin düğününe tahsis edenle, rüşvet çarkını yöneten başkan arasında ne fark var?
Farklar çok.
Örnek çok.
Ama susuyoruz. Çünkü herkesin canını yakacak bir gerçek bir yerlerde gizleniyor.
Netice mi?
Operasyonları destekliyoruz. Ama bu yetmez.
Temizlenmesi gereken yalnızca birkaç belediye değil, zihniyetin ta kendisi.
Adalet, milletin vicdanına göre şekillenmeli.