Yozgat’a dışarıdan aktığınızda kamu binası alanında rekor kırmış şehirlerden. Allah var yok yok ve hala da decam ediyor inşaatlar, Allah devlete çok versin.
Kamu binası gırla… Hastane, okul, adliye, stadyum… Betonun gövde gösterisi resmen. Ama gel gör ki içine bir adım at, sanki “Ağanın eli tutulmaz” demiş biri ama o el biraz fazla açılmış! Dış cephesi allı pullu, içi çatlak patlak. Her binanın bir dramı, her temelin bir hikmeti(!) var bizde.
Bakın, bir fıkra anlatayım: Temel bir gün yeni yapılan belediye binasına girer. Tavanda su sızıntısı, duvarda çatlak. “Bu bina daha yeni yapıldı, nasıl bu hale geldi?” der. Mühendis cevap verir: “Modern bina bunlar, dışı gösterişli, içi sürprizli!”
Bizimkisi de o hesap. Müteahhitler işi alıyor, üç gün sonra iflas bayrağını çekiyor. Geride kalıyor koskoca binalar ama içleri “dubleks mağara” konforunda!
Yozgat’ın yeni stadyumuna bir göz atın. Çorum’daki stadyumu görün, sonra bizimkine dönüp “Bu mu?” deyin. Sahi, bu mu? Bu şehir bu muameleyi mi hak ediyor?
İKİ TAKIMLI ŞEHİR SAHİPSİZ FUTBOL
Gelelim futbol faslına. Bir şehre bakarsın, bir takımı olur. Bizde ise iki takım var: Yozgatspor 1959 FK mı, Yozgat Bozokspor mu? Soruyorsun kimse bilmiyor. Hani meşhur laf vardır: “Bir koltukta iki karpuz taşınmaz” diye... E biz bagaja bile sığdıramadık.
Rahmetli Kenan Yılmaz Başkan diyordu ya: “Spor aşktır.” Valla bu aşkın adı “gönül koyma” olmalı. Bizdeki takımlar aşk değil, ayrılık mektubu resmen. Sahipsizliğin kitabı yazılsa girişinde Yozgat örnek vaka olur. Bu şehrin gençleri forma aşkıyla yanarken, formaların sahipleri kulüp kavgalarıyla meşgul. "Kedi buradaysa ciğer nerede?" misali, takım buradaysa taraftar nerede?
Bu şehrin ayrılıkçı siyaseti futbolu da ayrılıkçı dünyalarına el etmeyi başardılar bravo.
Bir de kasaba stadyumu diye reva görülen yer var ya… Allah aşkına, halı sahaya çim döksek daha klas olur. “Görünüşe aldanma, içi boş ceviz gibi” diyen atamızı şimdi daha iyi anlıyoruz.
MAKAMLAR GEÇİCİ HAYSİYET KALICIDIR "
Şimdi gelelim en hazin meseleye. Geçtiğimiz günlerde Yenifakılı Belediye Başkanı Musa Sarıaslan'ı kaybettik. Allah rahmet eylesin. Ardından dönüp baktık… Vaktiyle protokollerin baş köşesinde oturan, kurdele kesen, açılışlarda alkışlanan kişi artık yok. Hani diyor ya büyüklerimiz: “Bugün varsın, yarın yoksun.” İşte tam da öyle.
Ama mesele şu: O gitti, ardında iz bıraktı. Şimdi yaşayanlara bakalım. Makam koltuğuna oturunca halktan kopanlar, halkın içine çıkınca maskeli duranlar… Sözüm size. Bu şehir sizi hem seçti hem de izliyor. Zaaflarınızın arkasına saklanıp “ben bilmem kaymakam bilir”cilik oynamayın. Bu şehir, kendi iradesiyle yükselmek istiyor, ense yaparak değil!
Yozgat'ta temsil makamında oturanların her zaafı topluma kesilen fatura yarınların çalınan hakkı demek.
Atalar der ki: “Kendini dev aynasında gören, cüce olduğunu anlayamaz.” O yüzden bazı koltuklara otururken değil, kalkarken büyüklük belli olur. Makamın hükmü bir gün biter ama ardınızda bıraktığınız izler ya dua olur ya da beddua…
YOZGAT GÖNÜLLER ŞEHRİ Mİ GÖNÜL KIRANLAR ŞEHRİ Mİ?
Yozgat’ın temelinde sorun var; hem fiziki temelde hem de gönül temelinde. Müteahhit kaçarsa binayı halk sırtlar, takım bölünürse gençlik küser, makamlar yozlaşırsa şehir küçülür. Ve unutmayın: "Taş yerinde ağırdır." Bu şehir taş gibi duruyor ama yerinde mi, tartışılır...
Bize düşen ne? Gerçekleri konuşmak. Çünkü bu şehrin artık süslü kelimelere değil, net yüzleşmelere ihtiyacı var. Evet, biraz acı konuşuyoruz belki ama bazen şifanın yolu acı ilaçtan geçer.
Yozgat’ın yarınları için, bugün susmamak gerek.