Tek hece

Abone Ol

Kalem yazmaya başladı. Ucundaki kurşun yorulacağını, varlığının giderek yok olacağını biliyordu. Yolunu bilen rehber misali, gezindi kâğıdın üzerinde. Sayfadaki çizgilerin arasına, sadece dört harf oluşturdu. Basitti yazdığı. Tek heceydi: “DOST”. Korktuğu gibi olmadı. Yorulmadı, eksilmedi de kurşun. Sevindi, varlığına şöyle bir nazar ederek. Durdu sonra, devamını getirmek istemedi. Devam etse biliyordu tükeneceğini. Anlatsa bu tek heceyi, çizse harflerle enine boyuna, onu vücuda getirirken, kendisinin nasıl da yok olacağını biliyordu…

Düşündü kısa bir süre kurşun. O kısa süre yetti bütün kıskanç duyguların hücum etmesine. Önce bencillik uğradı bu limana. Uzun süre kalacak gibi demir attı hiç çekinmeden ve yıktı yükünü haset kimliğine bürünmüş hamalıyla. Konuşmak istedi, ağacın ucundaki kararsız kurşunla. “Tükenme, yok olma!..” diyecekti. Olmadı. Kurşun yazdığı heceye baktı tekrar. İzin vermedi bencilliğin bu limanda gezinmesine. Gönderdi gerisin geri geldiği kıskançlık denizine. Gözden kayboldu bencillik.

Kurşun, kâğıdın üzerinde gezinmeye kararsızdı hâlâ. Ya üretmek, ya tükenmek… Karar vermeliydi. Her kararsızlık anı, kıskançlık denizinden bir başka duygunun, bu limana uğramasına yetiyordu. İsyan uğradı bir ara. Uzun sürmedi ziyareti, sonra kin, nefret ve öfke demir attı sırayla. Hiç biri kalıcı olamadı. Kalemin ucundaki kurşun, gönderdi hepsini sessiz bakışlarıyla.

Her ziyaretçide döndü baktı gayr-i ihtiyârî, az önceki eserine ve her bakışında arttı hayranlığı bu tek heceye. Yok oldu bencilliği de, isyanı da, kini de, nefreti de…

Karar verdi sonra, varlığının asıl sebebini, gayesini düşünerek. Hiçbir şeyi umursamadan gezinecekti kâğıdın üzerinde. Aşağı yukarı, sağa sola hareketlerle anlatacaktı bu heceyi. Anladı sonra, görevi çok büyüktü aslında.

Başladı kaldığı yerden devam etmeye, mekânı olan kâğıdın üzerinde özgürce gezinmeye. Bir bir anlattı bu heceyi. Ne anlama geldiğini tanımladı önce: “İki gönül arasına kurulan köprünün mimarları” diye yazdı kurşun tanımlarken. “Eşi benzeri olmayan, hiçbir bağlılığa benzemeyen gönül sözleşmesini imzalayanlar” dan bahsetti ilk satırlarda. Sonra detaylara geçti, yok olacağını bile bile.

Sevincin, hüznün, acının, kederin ve her türlü hayat olmazlarının, çoğu zaman ilk paylaşılacağı makam olduğundan bahsetti. Dostla geçen her anın mutluluğa, huzura, gönül ferahlığına sebep olduğunu yazdı. Can sıkıntısının, moral bozukluğunun, onun varlığıyla yok olduğunu, muhabbet orucunun iftarında, dostla iki kelamın, nasıl hurma tadı verdiğini anlattı. Derdini paylaştığında, derman olamasa bile her an yanında olduğunu karaladı harfler. Sırların paylaşıldığı, sırdaş sıfatını andı o anda dostun. Bu hecenin erdeminden, hayatı yaşanası hale getiren vasıflarından bahsetti. “Güven” kelimesinin, anlamını dostla kazandığını, “O diyorsa doğrudur” la dostluğun zirveleştiğini yazdı kurşun.

Karmaşık duyguların, gökleri delen selviler gibi yükseldiği kararsızlık ormanında, nereye gideceğini bilemezken, dostun, o selvilerin sana yol gösteren yosun tutmuş tarafı olduğunu, karanlık gecede yönünü bulmana yardımcı olan parlak yıldız gibi olduğunu anlattı. Hayatı anlamlandıran, en olmaz dediğin anlarda bile, sen ona muhacirken, dostun ensar olup seni kucaklamasından bahsetti. Ve örnekler verdi en anlamlılarından… Efendimiz’in dostları geldi aklına. Ölümüne yanında olmanın, dosta dost nasıl olunacağının timsalini çizdi harfler. Ebu Bekir’den, Hamza’dan, Ömer’den bahsetti kurşun, gururla. Sonra Mevlana’nın Şems’ini, Yunus’un Tapduk’unu hatırladı. Dost’a DOST anlamı veren erenleri andı o anda.

Bir ara baktı varlığına, tükeniyordu, yok olacaktı birazdan kurşun. Durumuna aldırmadı, devam etti büyük bir arzuyla. Adına hikâyeler, şiirler, şarkılar yazıldığını sıraladı bir bir. Rabbinden başka kimsenin kalmadığı anlarda, kapını çalan üç beş kişiden biri olduğunu yazdı. Bir ara kurşun, sahte dostluklardan bahsetmek istedi; yalanın, menfaatin, murailiğin temelleri üzerine kurulan dostluklardan. Yazamadı. Yazmak istedi. Bu mutlu anı bozmak, huzur yaylasından, birden bire önüne çıkan ve dibi görünmeyen uçurumdan düşmek istemedi. Vazgeçti sonra. Döndü tekrar yaylasına…

Tükeniyordu kurşun. Başını kaldırdı, harf harf işlediği nakışına tekrar baktı. Gurur yokladı o anda kurşunun duygu metasını. Tükenip yok olmadan, son sözleri yazması gerekiyordu şimdi. Dualarla, dileklerle bitirmek istedi, bu her cümlesi mana dolu eserini. Rabbini andı bir kez daha. Gerçek dostlar nasip etmesini diledi O’ndan. Yarı yolda bırakmayan, güvenilecek, sağlam akitli gönül dostları… Gücü de, varlığı da tükenmeden, son bir hamle yaptı kurşun, gezindi yavaşça kâğıdın üzerinde. “AMİN!..” yazabildi…