Yolculuk bir süreçtir. Her yolculukta bir hedefe varmak, bir yere ulaşmak gibi bir gaye olmayabilir, bazen yolculuk başlı başına bir amaçtır. Yolculuğa çıkmayı, yolculuğa çıkma fikrinin zihnimizde oluştuğu andan ayrı düşünemeyiz. Hiç bir yolculuk, yolculuk düşüncesinden ayrı değildir çünkü.
Herşey düşünülenilir, düşünceden herşey yapılabilir. Düşünerek herşey yapılabilir. Bir yerden bir yere varma fikri önce bir ihtiyaçtan filizlenir. Öncelenmesi gereken bir ihtiyaç haline geldiğinde yolculuk fikri, artık harekete geçilir. Ama zihnimizde yeşeren ilk filizle aslında yolculuk başlamıştır.
“Uzun yola çıkmaya hüküm giyer” bazısı matarasında tuzlu suyla. Ama hiçbir yolculuk kısa değildir aslında. Yoldan önce, yol ve yoldan sonra diye devam eder her yolculuk. Ve her yolculuğun içinde başka bir çok yolculuklar da vardır. Başı sonu belli, bir yerden bir yere ulaşmayı amaçlayan ve varmakla son bulan yolculuklar görünürde vardır belki ama aslında o öyle değildir. Yol başkadır artık, yolcu başkadır, varış noktası bambaşkadır. Bu hikayede aynı kalan ne vardır!
Yolculuk vasıtası da, yolculuğun şekli de, yola çıkış nedeni de, yol da “varış” için önemlidir. Sadece varmak için değil, hepsi kendinden menkul bir değerdedir. Çünkü hangisinin sizi “varış” noktasına hızla ulaştırdığını bilemezsiniz. Belki yola çıkış nedeniniz ve bu anlamda psikolojik yoğunluğunuz “hızla” mesafe almanızı sağlamıştır, belki vasıtanız belki de yolunuz. Yol, ne kadar anlamlı bir kelimedir değil mi? Başlı başına bir hikayedir. Bir şiirin ilk mısrasıdır. Ve yolun bir yere gitmediğini, bir durma biçimi olduğunu hepimiz biliriz.
İçsel bir yolculuk dışarıdan görünmez çoğu zaman. Ama aynı frekansı tutturan bir çift göz farkedebilir bunu. Ve hiçbir zaman bu yolculukta biraz kulak da tırmalayan “varış noktasına kalan mesafeniz..” diye bir uyarı olmaz.
Yolculuğu başlatan, yolculuk içinde yolculuk yaptıran şeye çoğu zaman biz karar vermeyiz. Bir çınarın onca yaşına rağmen dimdik durması yola çıkarabilir bizi, ya da rüzgara teslim olmuş bir yaprağın savruluşu. Belki de bozok yaylasından bir türkü “toparlanın gidiyoruz” dedirtebilir hücrelerimize.
Hangi frekansta olduğumuz ne yöne gideceğimizin ipucunu verir, elbette bizi yola çıkaran da bu frekansla kurulan bağdır. Hangi frekansta olduğumuzu çoğu zaman neye maruz kaldığımızla açıklayabiliriz. Yani Yerköy’den Ankara’ya gitmeye karar veren bir yolcu, Sivas istikametinde beklerse ya çok bekler ya da Sivas’a gider. Ve burada tercih yani irade devreye girer, aslında sözün özü –santrançtaki gibi- 8 hamle sonra hangi duygulara maruz kalacağımıza bugün hangi durakta beklediğimizle karar veririz.
İnsan kelimerleden fazladır. Yaptığı her yolculuk kelimelere dökülemeyebilir. Ama her yolculuk insana, insanın içinde/n açılan bir penceredir.