Yozgat siyasetine Ankara’dan bakabilmek

Abone Ol

Yozgat siyasetine Ankara’dan baktığınızda küçük gelir gözünüze. Ama önemli olan Ankara’dan bakabilmek değil, Ankara’dan görebilmektir.
İşte o ikisi arasındaki fark, bir siyasetçinin kaderini belirler.
Yıllar içinde gördüm; Yozgat’ta siyaset yapan pek çok ismin yolu bir şekilde Ankara’ya düştü.
Kimi vekil oldu, kimi daha üst akıl, kimi bürokrat, kimi danışman, kimi de bir köşede “Yozgatlı” sıfatını unuturcasına kayboldu gitti. Bir kısmı Ankara’dan Yozgat’a bakarken gerçekten görmeyi başardı, ama çoğu sadece baktı.
Ve siyaset tarihinin tozlu sayfalarında kayboldu.

“KOLTUK, İNSANIN BOYUNU DEĞİL, YÖNÜNÜ BÜYÜTÜR.”

Rahmetli Süleyman Demirel derdi ki:
“Siyaset, uzun bir yoldur. Bu yolda yürürken arkaya bakmazsan, seni kimlerin izlediğini de göremezsin.”
Bugün Yozgat siyasetinde, arkaya değil, yukarıya bakarak yürüyen çok fazla insan var.
Oysa Yozgat’ın kaderini değiştirecek irade yukarıda değil, halkın gözünde, kalbinde saklı.
Ankara’daki makamlar, Yozgat’taki samimiyeti büyütmesi gerekirken; ne yazık ki çoğu zaman o makamlar, Yozgat’ı küçültüyor. Bir müddet sonra “Ben Ankara’dayım, artık Yozgat bitti” düşüncesi yerleşiyor.
Ve koltuk, sahibine fısıldıyor:
“Yozgat siyaseti de ne ola ki… Sen artık Ankara’dasın, büyük oyna.”
Ne yazık ki, o fısıltı çoğu zaman en yüksek ses oluyor.
Ve biz, bir dönem daha “Ankara’dan Yozgat’ı göremeyen”lerin hikayesine şahitlik ediyoruz.

“SİYASET, İNSANIN KENDİSİYLE YAPTIĞI EN TEHLİKELİ TİCARETTİR.”

Merhum Bülent Ecevit, “Siyaset, halkın güveniyle alınan emaneti koruma sanatıdır” demişti.
Ne güzel söylemiş!
Ama emaneti korumak, sadece Ankara koridorlarında fotoğraf çektirmekle olmuyor.
Yozgat’ın tozunu yutmayan, Çekerek’in rüzgarını hissetmeyen, Akdağ’ın soğuğunda bir çay içmeyen, Boğazlıyan’ın üreticisinin elini sıkmayan bir siyasetçi; ne kadar Ankara’da olursa olsun, aslında hiçbir yere ulaşamıyor.
Bu şehirde siyaset, sadece oy sayısı ile değil, gönül sayısı ile ölçülür.
O gönül sayısını kaybeden, Ankara’da ne kadar güçlü olursa olsun, aslında zayıflar.
Ankara’dan bakınca Yozgat küçük görünür, çünkü haritada küçük bir şehir.
Ama o küçük şehirde, sıcak, aslında her şeyi hissedebilen ve gönül terazisinde yürekler var.
Yozgatlı’nın duası, samimiyeti, sözü vardır.
Ve bu söz, siyasetin diliyle değil, vicdanın sesiyle konuşur.
Ankara’daki Yozgatlı siyasetçiye düşen görev, sadece bakmak değil, görmektir.
Kimin ne dediğine kulak kesilmek değil, halkın ne hissettiğini anlamaktır.
Bugün bunu yapanlar, yarın Yozgat tarihinin saygıyla anılacak isimleri olacak.
Bir gün bir siyasetçi bana demişti:
“Yozgat’ta herkes siyaset konuşur ama siyaset Yozgat’ı konuşmaz.”
Belki de bütün mesele bu.
Biz Yozgat olarak konuşmayı çok sevdik ama birbirimizi dinlemeyi unuttuk.
Ankara’dan görebilenler çıkmadıkça, bu döngü sürecek.
Ama umut hala var.
Yeter ki, koltuklar değil, vicdanlar konuşsun.
Yeter ki, “baktım” demekle yetinmeyip, “gördüm” diyebilelim.
Çünkü Ankara’dan Yozgat’ı görmek, aslında Yozgat’ın kalbini yeniden duymaktır.
Ankara’da olabilmenin yolu Yozgat’tan geçer, bu gerçeği unutanlar oldu, olmaya da devam edecek, bize de sürekli hatırlatmak düşecek!
Haftanız bereketli olsun.