Yozgatlı Üniversite Mezunlarına Devlet Kapısı Açıldı
Yozgatlı Üniversite Mezunlarına Devlet Kapısı Açıldı
İçeriği Görüntüle

1873 yılı, Yozgat ve çevresi için sadece bir tarım yılı değil; aynı zamanda hayatta kalma mücadelesinin yaşandığı bir felaket yılıydı. Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nden Dr. Ayşegül Kuş tarafından hazırlanan çalışmada, dönemin tanıklarından misyoner Mr. Barrows’un gözlemleri yer alıyor. Barrows’un “Missionary Herald” dergisinde yayımlanan mektubu, kıtlığın sadece fiziki değil, ruhsal ve toplumsal etkilerini de gün yüzüne çıkarıyor.

Mektuba göre Yozgat, Sungurlu ve çevresindeki köylerde halk, büyük bir belirsizlik ve endişe içindeydi. Kuraklık, başakların olgunlaşmasına dahi izin vermemiş, bazı köylüler hasat yapmanın anlamını yitirdiğini düşünerek tarlalarını bile terk etmişti. En acı tablo ise, çiftçilerin ektiği tohumlarını bile geri alamamış olmasıydı.

Sadece ürün değil, hayvanlar da bu felaketten nasibini almıştı. Binlerce aile, hayvanlarını beslemek amacıyla dağlara ve yaylalara göç etmek zorunda kaldı. Ancak yoksulluk, yiyecek arayışını daha da zorlaştırıyordu. Zenginler uzak yerlerden yiyecek temin edebilirken, yoksul köylüler açlığa teslim olmuştu.

Yozgat Eski Görüntüler (4)

Fırtına Geldi, Köyler Silindi

Kuraklık yetmezmiş gibi, bölgede ani ve şiddetli yağmur ve dolu fırtınaları başladı. Barrows’un aktardığına göre, bazı köyler yerle bir oldu. Sungurlu’ya giderken uğradığı bir vadide, sele kapılmış evlerin geride tek bir iz dahi bırakmadığını anlatıyor. Köylüler, sabah evlerinden ayrılıp tarlaya gittiklerinde, akşam döndüklerinde yaşadıkları hiçbir şeyi yerinde bulamamıştı.

Dini ve Toplumsal Etkiler: Tanrı'nın Gazabı mı?

Bu yıkıcı kıtlık, dönemin insanları üzerinde büyük bir ruhsal etki de bıraktı. Barrows’un mektubunda, halkın bu felaketi ilahi bir ceza olarak gördüğü dikkat çekiyor. “Bu yıl Tanrı bize kızgın” diyen köylüler, bir yandan yağmur için dua ederken, gelen yağmurun da fırtına ve sel olarak her şeyi yıkıp geçmesiyle daha da çaresiz hale geliyordu.

Dini yorumlara göre bu felaket, Tanrı’nın günahkâr halka verdiği bir ders olarak görülüyordu. Ancak Barrows’a göre halk, bu dersi almaktan ziyade, yalnızca “Nasıl yiyecek buluruz?” sorusuyla hayatta kalmaya odaklanmıştı.

Kıtlığın etkisi yalnızca köylüyle sınırlı kalmadı. Bölgedeki misyoner faaliyetleri de bu durumdan ağır şekilde etkilendi. Kendi kendine yetebilmeyi hedefleyen kiliseler, yardım dağıtmak yerine var olan kaynaklarını koruma mücadelesine girdi. Maddi zorluklar, misyonerlik çalışmalarını ciddi şekilde aksattı.

Muhabir: Eda Demirel