Bozkırın ortasında bir sabah… Toprak daha uykudan uyanmamış, ayaz hala taşların arasında geziniyor. Peronda bir telaş yok aslında; sessiz bir heyecan var. İnsanların yüzünde “acaba” ile “nihayet” arası bir ifade. Sonra uzaktan bir uğultu… Ne traktör sesi bu, ne kamyon. Bu başka. Bu, Yozgat’ın kaderine karışan bir ses.
Yüksek hızlı tren geliyor.
Demirden bir at bu. Ama bildiğimiz atlara benzemez. Nalı yok belki ama hızlandıkça kulaklarımızda aynı ses çınlıyor: nal sesi gibi… Bozkırı yaran, rüzgarı ikiye bölen, mesafeyi küçülten bir ses. Yozgat artık yalnız değil; Yozgat artık bekleyen değil, giden.
Trene biniyorsun. Koltuklar yeni, camlar geniş. Ama esas yolculuk koltukta değil, camın önünde başlıyor. Camdan bakıyorsun; tarlalar akıyor, köyler selam verip geçiyor. Bir kavak ağacı, bir saman balyası, bir yalnız ev… Hepsi hızla geride kalıyor ama içimizde ağır ağır yer ediyor. Yan koltuktaki amca söze giriyor:
“Eskiden Ankara’ya gitmek bir işti evladım, şimdi kahvaltıyı Yozgat’ta yapıp öğleni başkentte yiyoruz.”
Gülüyorsun. Bu bir şaka değil, bu bir devrim aslında.
Tren ilerledikçe sohbetler çoğalıyor. Bir öğrenci kulaklığını çıkarıp pencereden bakıyor, belli ki ilk defa bu kadar hızlı bir şeyin içindedir. Bir anne çocuğuna manzarayı gösteriyor: “Bak oğlum, burası bizim bozkır.” Bozkır… Yıllarca “uzak” denilen, “geçilen ama durulmayan” yer. Şimdi tren duruyor, bekliyor, yolcu alıyor. Yozgat’a yakışan da bu değil mi zaten? Durulmak.
Yüksek hızlı tren sadece bir ulaşım aracı değil. Bu tren, Yozgat’ın zamana yetişme çabası. Gençlerin hayaline, esnafın umuduna, memleket hasreti çekenlerin yoluna eklenen bir hız. Artık “Yozgat nerede?” sorusu daha az sorulacak. Çünkü mesafe kısaldıkça, önyargılar da kısalır. İnsan, yakını merak eder; uzağı değil.
Bir an sessizlik oluyor vagonda. Tren tünelden çıkıyor. Işık birden camlara vuruyor. İşte o an anlıyorsun: Bu tren sadece şehirleri değil, duyguları da bağlıyor birbirine. Gurbete gidişi kolaylaştırdığı kadar dönüşü de hızlandırıyor. Belki en güzeli bu.
Yozgat, bozkırın kalbinde hala aynı Yozgat. Toprağı sert, insanı met. Ama artık rüzgar biraz daha hızlı esiyor burada. Demir at geçti çünkü bu topraklardan. Nal sesini duyanlar biliyor: Yol açıldı. Dünya biraz daha yakın artık.