Yozgat’ın "Evsizlik" hikayesi

Abone Ol

Bugün sizlere Yozgat’ın bir zamanlar sessizce yaşadığı ama derin izler bırakan bir hikayeden, evsizlik hikayesinden bahsetmek istiyorum.
Bizim Yozgat merkezdeki maceramız 1997 yılında başladı. Babamın tayini Çayıralan’dan Yozgat’a çıkınca, çocuk gözlerimle ilk defa şehirdeki evsizlik gerçeğiyle tanıştım. O dönemlerde Yozgat’ta öyle bir konut sıkıntısı vardı ki, bazı aileler neredeyse çadırda yaşama mahkum kalacak düzeydeydi. Bizim ilk kiraladığımız ev de ahşap bir yapının üst katıydı. Alttan gelen her sesi duyduğumuz, biraz zıplasanız aşağıya düşeceğiniz hissini veren, elektrik tesisatı bile olmayan bir evdi. On beş gün kadar kaldık o evde, sonra aşağı Nohutlu Mahallesi’nde bir betonerme eve taşındık. Ama o günlerin kokusu, o ahşap evin rutubetli duvarları hala hafızamda…
O yıllar Yozgat’ın hem susuzlukla hem de evsizlikle mücadele ettiği yıllardı. Cumhuriyet Meydanı’nda su kuyruğuna giren insanları hatırlıyorum; elinde bidonla sabırla bekleyen yüzler… Aynı şekilde kiralık ev arayan, çoluk çocuğuyla sokak sokak dolaşan insanlar… O zamanlar ev sahipleri, adeta kiracının kaderine hükmeden bir konumdaydı. Kimi ev sahibi iyi niyetliydi, kimi değil… Ama genel manzara şuydu: Kiracılar üzerlerinde bir baskı hissederdi. Ev sahibi sadece kira almaz, kiracısının hayatına da yön vermeye kalkardı. “Odanı şöyle düzenle, misafir alma, şu saatte ışığı yakma” diyenleri hatırlıyorum.
Yine de bizim ev sahibimiz iyi bir insandı, Allah rahmet eylesin. Fakat toplumsal olarak yaşanan bu kiracı-ev sahibi gerginliği, birçok aileyi çaresizliğe sürüklemişti. İşte o dönemde Türkiye’nin farklı illerinde konut hamleleri başladı. “TOKİ mi olurmuş?” diye burun kıvıranlar çoktu ama kısa sürede anlaşıldı ki bu ülkenin nefes alması için TOKİ gibi bir yapı şarttı.
Bugün geldiğimiz noktada, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı 500 bin konut projesi bana 1997’nin o dar sokaklarını, evsiz kalan insanlarını hatırlattı. İçimden “Keşke bu sayı 1 milyon olsa, hatta 1,5 milyon…” dedim. Çünkü Anadolu şehirlerinin, özellikle Yozgat gibi yerlerin en büyük derdi bugün hala barınma meselesidir. Büyük şehirlerde kiralar uçtu, Yozgat’ta bile bazı mahallelerde kiralar asgari ücretin yarısını buldu. Öğrenciler, memurlar, genç aileler bu yükü taşımakta zorlanıyor.
Bence çözüm açık, kaliteli, depreme dayanıklı, planlaması iyi yapılmış, sosyal donatıları zengin TOKİ projeleri… Eğer çevre düzeni, otoparkı, yeşil alanı, oyun parkı, okul ve sağlık ocağıyla birlikte tasarlanırsa, bu konutlar sadece birer bina değil, yaşanabilir yuvalar olur. İnsanlar mutlu olur, şehir nefes alır.
Yozgat’ın evsizlik hikayesine baktığımda, o günlerden bugünlere çok şey değişti. kadir'e muhtaç kalacak kadar zor durumda değiliz ama kiralık ev bulamayıp akrabasında kalmak zorunda olan, evini satıp başka yere taşınamayan çok insan var. Piyasadaki dengesizlik, fırsatçılık ve rant anlayışı konut ihtiyacını yeniden kriz hâline getirdi.
Devletin 500 bin konut projesi bu yüzden çok kıymetli. Çünkü bu sadece bir bina projesi değil; bir insanlık projesi. Bir çocuğun ısınacağı, bir annenin huzurla çayını içeceği, bir babanın akşam eve döndüğünde “Burası bizim yuvamız” diyebileceği alanları inşa ediyoruz aslında.
Ben o eski ahşap evin loş ışığında, duvarlardan gelen gıcırtılar arasında uyumaya çalışan çocuğu hala hatırlıyorum. Belki o çocuk büyüdü, yazılar yazıyor, geçmişini anlatıyor ama içinde hala o günlerin izi var. İşte bu yüzden, kimsenin evsiz kalmaması için atılan her adımı destekliyorum.
Ev dediğin sadece duvar değil. İçinde umut, huzur, emek ve dua var. Yozgat’ın evsizlik hikayesi, bir milletin barınma mücadelesinin küçük bir özeti aslında. Dilerim o hikâye bir daha yazılmaz, kimsenin evinde ışık eksik olmaz.