Yozgatlı Nasıl Mutlu Olur?

Abone Ol

Bu hayatta herkesin bir derdi var… Ama Yozgatlı’nın derdi biraz başka. Çünkü biz, Anadolu’nun tam ortasında, yüreğin en derin yerinde yaşıyoruz. Ne tam batıyız, ne doğu; ne tam zenginiz, ne fakir. Aradayız… Orta Anadolu’yuz. Musluklarımızdan akan su bile serttir, ama içtik mi başka hiçbir suyu sevemeyiz. Bu yüzden Yozgatlı’nın mutluluğu da başkadır, kendi toprağının kokusunda, kendi rüzgarının serinliğinde gizlidir.
Peki, Yozgatlı nasıl mutlu olur?
Niye mutlu olur, neden olamaz?
Bu soruların cevabı yıllardır aradığımız ama bir türlü bulamadığımız bir gerçek gibi. Çünkü biz mutluluğu hep dışarda aradık. Ankara’da, İstanbul’da, gurbette… Oysa belki de mutluluk, Nohutlu Tepesi’nde bir çay molasında, Lise Caddesi’nde esen rüzgarda, bir dostun “gel bi çay içelim” deyişindeydi.
Yozgatlı, acemi birliğine kavuşsa mutlu olur mu? Belki bir an..
Fabrikalar kurulsun diyoruz, olsun tabii. Ama o fabrikada sadece maraba olacaksak, sadece sabah girip akşam çıkan, yüzüne güneş değmeyen insanlar olacaksak, bu mutluluk değil ki. Para kazandırır ama huzur vermez.
Yozgatlı aslında basit şeylerle mutlu olur.
Bir tencere kaynıyorsa, bir dost kapıyı çalıyorsa, biri halini hatırını soruyorsa…
Ama son yıllarda bunları da unuttuk. Yozgatlı, kendi şehrinde bile gülmeyi unuttu. Oysa mutlu şehir dediğin; önce insanının yüzünde başlar.
Biz hep sanayi dedik, fabrika dedik, yatırım dedik… Doğrudur, bunlar olmalı. Ama bunlar bir şehri yaşanabilir kılmaz. Yozgat’ta yaşayan insan, sokağa çıktığında “iyi ki buradayım” diyebilmeli. Hastaneye gittiğinde derdine derman bulunmasa bile yüzüne bir tebessümle bakılmalı. Çocuğu okula gittiğinde sadece ders değil, hayat öğrenmeli. İşte o zaman mutlu olur Yozgatlı.
Bakıyorum da gurbetteki Yozgatlı, Yozgat kelimesini duyunca kalbi küt küt atıyor.
Bir 66 plakayı görse, sanki kendi kardeşini görmüş gibi seviniyor.
Ama aynı 66 plakanın içinde yaşayan neden aynı sevinci hissetmiyor?
Çünkü Yozgat, içinde yaşayanlara artık umut vermez oldu.
Sadece ekonomik değil, duygusal olarak da yorulduk.
Fakat hala geç değil…
Biz Yozgat’ı yeniden “yaşanabilir bir şehir” haline getirebiliriz. Ama bunun yolu bacasından kara dumanlar çıkan fabrikalardan değil, bacasından mis gibi yemek kokuları yayılan evlerden geçiyor. Yozgatlıyı mutlu etmek, ona “gel kardeşim, beraber üretelim, beraber kazanalım” demekten geçiyor. Çünkü insan sadece para kazandığında değil, işe yaradığını hissettiğinde de mutlu olur.
Yozgat’ta mutluluk, Ankara’daki dev binalarda, kalabalık caddelerde değil…
Belki Sarıkaya Roma Hamamı’nın gölgesinde, belki Akdağmadeni’nin orman serinliğinde, belki Yerköy’ün ızgara kokusunda, belki Sorgun’un düğün sesinde…
Mutluluk, Yozgatlı’nın kendi nefesindedir aslında.
Bugün dünyada en zengin insanlar bile parayla mutlu değil. Bizde para yok, yine mutsuzuz. O halde mesele para değil. Mesele yaşamın kendisini anlamlandırmakta. Yozgat’ı mutlu etmek için dev projelere, milyonluk bütçelere, gösterişli mitinglere gerek yok. Gerek olan tek şey; samimiyet.
Bir esnafın “hoş geldin hemşerim” deyişi, bir öğrencinin okuldan sevinçle çıkışı, bir yaşlının parkta oturup torununa gülümseyişi…
Yozgat’ı mutlu etmek istiyorsak önce kendimizi kandırmayı bırakalım.
Bu şehir sadece yollarla, köprülerle, binalarla büyümez.
Ruhuyla, insanıyla, komşuluğuyla büyür.
Yozgat, posası çıkmış bir şehir olmamalı. Ruhu olan, anısı olan, sevinci olan bir şehir olmalı.
İnanın, Yozgatlı’nın mutluluğu çok uzak değil.
Bir akşamüstü güneşi Nohutlu’dan batarken,
bir çocuk gülüşü Lise Caddesi’nde yankılanırken,
bir selam sabah yeniden yeşerirken…
İşte o zaman mutlu olur Yozgatlı.
Ve belki o gün geldiğinde, kimse “Yozgat’ta yaşamana ne anlamı var?” demez.
Çünkü o zaman herkes “iyi ki Yozgat’tayım” der.