Ne garip değil mi? Dünya yanıyor, her köşede savaş, felaket, yangın, deprem, salgın... İnsanlığın yüreği zaten yorgun, zihni zaten yüklü.
Ve tam da böyle bir dönemde, Yozgat gibi küçük ama ruhu büyük şehirlerde yaşamak, insanı başka bir duyguyla sınar. Çünkü burada bir acı varsa, tanısak da tanımasak da o acı bize dokunur. Bizim acımız olur.
Geçtiğimiz günlerde Yozgat Şehir Hastanesi’nin bir hemşiresini elim bir kazada kaybettik. Hepimizin yüreği burkuldu. Belki çoğumuz o hemşireyi tanımıyorduk, belki aynı mahallede oturmuyorduk ama onun gidişi hepimizi yaraladı. Ardından Samsun’dan gelen haberle bir kez daha sarsıldık. Yozgatlı dört genç, Karadeniz’in hırçın sularında yüzmek istedi; ikisi hayata tutunamadı. İki gencin cenazesi Yozgat’a getirildi, omuzlarda uğurlandı.
İşte Yozgatlı olmanın, bu topraklarda yaşamış olmanın, hemşehrilik duygusunun bize yüklediği anlam burada gizli. Bir acı sadece bir aileye ait değildir, bir şehrin tamamına yayılır. Bir kayıp sadece bir hanede yaşanmaz, bütün şehrin üzerine çöker. İşte bu yüzden Yozgat’ta yaşamak, yalnızca bir coğrafyada bulunmak değil; aynı zamanda her gün başkasının yükünü omuzlamak, başkasının acısını yüreğinde taşımaktır.
BİR DAYANIŞMA ŞEHRİ
Yozgat, Anadolu’nun tam ortasında küçük bir şehir gibi görünür belki ama aslında devasa bir kalbi vardır. Burada bir ev yanarsa bütün mahalle küle döner. Burada bir cenaze olursa bütün köy yas tutar. Burada bir hastanın duası, bütün şehrin dilinde dolaşır.
Bazen düşünüyorum, neden bu kadar çok yoruluyoruz? Neden her acı bizi bu kadar hırpalıyor?
Cevap basit aslında: Çünkü biz hala “biz” olmayı bırakmadık. Çünkü biz hala başkasının derdine bigane kalamıyoruz. Çünkü biz hala gözlerimizle değil, gönlümüzle görüyoruz.
Birçoğumuzun farkında olmadığı bu bağ, aslında bizim en kıymetli hazinemiz. Modern şehirlerin beton yığınları arasında kaybolan insani değerlerin, bireyselleşmenin, duyarsızlığın arasından sıyrılan bir haslet. Belki biz bunu kanıksıyoruz, olağan bir durum gibi yaşıyoruz ama aslında bizi farklı kılan da bu.
DÜNYA DERT YUMAĞI, BİZİM YÜKÜMÜZ DAHA AĞIR
Dünya zaten ateş çemberine dönmüş. Bir tarafta savaşlar, diğer tarafta ekonomik krizler, göçler, salgınlar… İnsanlık ağır sınavlardan geçiyor.
Fakat işte Yozgat gibi şehirlerde, sadece dünyanın değil, şehrin bütün acıları da omzumuza yükleniyor.
Bir hemşirenin ölümü, bir öğrencinin hastalığı, bir gencin gurbet yolunda yaşadığı kaza… Her biri bizim hayatımıza dokunuyor. İçimizi kavuruyor. Gecemizi gündüzümüzü bulandırıyor. Belki de bu yüzden Yozgatlı olmak biraz da zihinsel yorgunluk demek. Belki de bu yüzden Yozgatlı olmak biraz da yas tutmayı öğrenmek demek.
Ama aynı zamanda şunu da kabul etmek gerekir: Bizi biz yapan, bu ortaklık. Sevinçlerimizi büyüten de, acılarımızı çoğaltan da bu. Bir hemşehrimizin başarısı bizi göklere çıkarıyor, bir kaybı ise yerle bir ediyor.
ÖZEL KILAN HASLETLERİMİZ
Biraz farkında olarak, biraz da farkında olmadan, biz hala hasletlerimize bağlıyız. Belki modern dünyanın hızı bizi savuruyor, belki gençlerimizin bir kısmı bu değerleri fark edemiyor ama bu topraklarda yetişen her insanın içinde “başkasına dair bir sorumluluk” var.
İşte bizi özel kılan, tam da bu.
Çünkü büyük şehirlerde aynı apartmanda oturan komşular birbirinin yüzünü bilmezken, Yozgat’ta tanımadığımız birinin acısı bile bizim acımız oluyor. Tanımadığımız bir gencin başarısı bile bizim gururumuz oluyor.
YOZGATLI OLMAK DEMEK…
Yozgatlı olmak demek, aslında biraz yorulmak demek. Biraz fazla hissetmek, biraz fazla yük taşımak demek. Ama aynı zamanda insan kalabilmek demek. Acıya ortak olabilmek, gözyaşını paylaşabilmek, sevinci büyütebilmek demek.
Bugün bir hemşireyi kaybettiğimizde ya da iki gencimizi toprağa verdiğimizde, sadece ailelerinin değil, bütün şehrin gözyaşı aktı. Belki de bu yüzden “Yozgatlı olmak” sıradan bir kimlik değil, çok daha derin bir anlam.
Evet, dünya zor, yük ağır, dertler bitmiyor. Ama şunu bilmek lazım: Biz, birlikte acı çekebilme dünyamızla varız. Biz, birbirimizin yasını tutabilme kudretimizle ayaktayız. Ve belki de insan kalabilmenin son yolu, işte bu hasletlerimize sıkı sıkıya sarılmaktır.
Yozgatlı olmak, acıyı hissetmektir.
Acıyı paylaşmaktır. Ve belki de bu hayatta insanca kalabilmenin tek yolu, tam da budur.