Savaşlar, silahlı çatışmalar, etnik temizlik ve baskıcı rejimler, insan hakları ihlallerinin boyutlarını her geçen gün daha derinleştiriyor. Küresel düzeyde insan hakları, sadece bir kavram olmaktan çok, her bir bireyin temel haklarını korumayı hedefleyen bir değerler bütünü olarak yeniden şekilleniyor. Ancak, bu hakların korunması, özellikle çatışmaların gölgesinde, günümüzde her zamankinden daha zor hale gelmiş durumda.

Çekerek’te BİLSEM İçin Yeni Bina Talebi: Millet Bahçesi Gündemde
Çekerek’te BİLSEM İçin Yeni Bina Talebi: Millet Bahçesi Gündemde
İçeriği Görüntüle

Ukrayna'daki savaş, dünya kamuoyunun dikkatini yine bir kez daha insan hakları ihlallerine çekti. Savaşın en acımasız boyutu, masum sivillere yönelik saldırılar, zorla yerinden edilme, ailelerin parçalanması ve yaşam alanlarının yok edilmesiyle kendini gösteriyor. Bir ülkenin egemenliğine yapılan açık saldırı, sadece devletler arası bir çatışma olmaktan çıkıp, insanlık adına büyük bir sorunu gözler önüne seriyor: İnsan hakları bir lüks değil, evrensel bir gerekliliktir.

Savaşın ortasında kalan Ukrayna halkı, sadece askeri saldırılara değil, aynı zamanda insan hakları ihlallerinin pek çok çeşidiyle de yüzleşmek zorunda kaldı. Milyonlarca insan evlerini terk etmek zorunda kalırken, bu kaçışın da beraberinde getirdiği trajediler, uluslararası toplumun bir arada hareket etme gerekliliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Avrupa, savaşın ardından ortaya çıkan mülteci krizini yalnızca bir “mülteci sorunu” olarak görmektense, bir insanlık sınavı olarak ele almalıydı. Zira bu insanları yalnızca siyasi kararlarla değil, aynı zamanda insani değerlerle de kucaklamalıydık.

Özlem Çevik (2)

Peki ya savaş sonrası? Savaş bitse bile, insanlar savaşın izlerini hayatları boyunca taşır. Çatışmalar sonrasında yaşanan toplumsal travmalar, fiziksel yaralar kadar, ruhsal yaralar da bırakır. Çocuklar, kadınlar ve yaşlılar gibi gruplar, savaşın en savunmasız taraflarıdır. Onlar, sadece evlerini terk etmekle kalmaz, aynı zamanda kimliklerini, geçmişlerini ve en değerli haklarını da kaybederler. Bu noktada, uluslararası toplumun görevleri yalnızca savaşın bitirilmesiyle sınırlı değildir; aynı zamanda savaştan sonra hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan bu insanlara destek olmak, onları tekrar onurlu bir yaşama kavuşturmak da büyük bir sorumluluktur.

Bu bağlamda, insan hakları derneklerinin ve uluslararası örgütlerin önemi çok daha belirgin hale gelmektedir. İnsan hakları, devletlerin iç hukuklarıyla değil, uluslararası bir bilinçle savunulmalıdır. Birleşmiş Milletler'in 1948'de kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, bu alandaki temel normları belirlese de, günümüzde bu normların uygulanabilirliği, çatışmaların arttığı bölgelerde büyük bir sınavdan geçiyor. Bugün, uluslararası topluluk, insan hakları ihlallerine karşı duyarsız kalmamalıdır. Aksi takdirde, devletlerin ulusal çıkarları, insanların temel haklarının önüne geçer ve dünya, insanlık adına büyük bir adaletsizliğe sahne olur.

Ukrayna’daki savaş, sadece askeri bir çatışma değil, aynı zamanda küresel bir insan hakları krizinin işaret fişeğidir. İnsanlar evlerinden, işlerinden, sevgilerinden ve hayatlarından koparıldı. Bütün bu dramatik değişimlerin içinde en zorlayıcı olanı, barışın ve güvenliğin yeniden sağlanmasıdır. Ancak bu barış, yalnızca silahların susmasıyla değil, aynı zamanda insanların eşitlik, adalet ve özgürlük içinde yaşayabilecekleri bir ortamın yaratılmasıyla mümkündür.

Bugün, devletler arasındaki sınırlar kadar, insan hakları da sınanıyor. Küresel güçler, her ne kadar kendi çıkarlarını savunsa da, bir gerçeği göz ardı edemezler: İnsan hakları evrenseldir. Tüm dünyada her bireyin, güvenlikten, eğitimden, sağlık hizmetlerinden ve adaletli bir yaşam koşulundan yararlanma hakkı vardır. Savaşın ortasında kaybolan insan hakları, ne yazık ki çok geçmeden gündemden düşer. Oysa, her bir ihlal, tüm insanlık için bir kayıptır.

Bu nedenle, savaşların ve çatışmaların sonlanması sadece askeri bir mesele değil, aynı zamanda evrensel insan haklarının korunmasıyla ilgili bir mücadeledir. Uluslararası toplumun, devletler arası ilişkileri güçlendirirken, insanların onurlarını ve haklarını korumaya yönelik adımlar atması hayati önem taşır. Aksi takdirde, savaşların sona erdiği, ancak insanlık değerlerinin yok olduğu bir dünyada yaşamaya devam ederiz. Gelecek, barış ve insan hakları ilkelerinin savunulmasıyla şekillenecektir. Bu yüzden her birimizin sorumluluğu vardır; çünkü insan hakları, sadece sözde kalmamalıdır.

Özlem Çelik

Rabia Vural

Canan Çadır

Muhabir: Haber Merkezi