“Kutadgu Bilig” ve “Baburnâme” (Babür’ün Hatıraları) gibi Türk edebiyatının, Türk tarihinin çok çok önemli eserlerini bize kazandıran Reşit Rahmeti Arat’tır. Onun gibi yüksek vasıflı bir Türk, yüksek vasıflı düşünce ve fikir adamı ardından da yüksek vasıflı bir Türk milliyetçisi olan Rahmeti Arat’ı anmak, hatırlamak ve onun hakkında yazı yazmak bizlere düşen kadirşinaslık olmalı.
Biz fikirlerimizi ve görüşlerimizi bizden önce yaşamış milliyetçi büyüklerimizden alıyor ve yazılarımızı ve kitaplarımızı da bu doğrultuda yazıyoruz.
Bu yüzden Reşit Rahmeti Arat’ı tanımak ve tanıtmak gerektiği inancını taşıyorum. Bu yazıda onun hakkında çeşitli alıntılar yaparak bir yazı hazırlamış olmanın mutluluğunu da yaşadığımı belirtmek isterim.
Reşit Rahmeti Arat
“Rahmeti Arat’ın Berlin’deki talebelik hayatı geçimini çalışmak suretiyle kazanan bir talebe hayatıdır. Bu çalışma önceleri üniversite dışında, hususi dersler şeklinde olmuş, sonraları bir kütüphane ve enstitülerde ilmi faaliyet ile birleştirilmiştir.
1927’de mukayeseli Türk dili araştırması sahasındaki bir çalışması ile doktora diplomasını alınca üniversiteye bağlı şark dilleri mektebinde önce Kuzey Türkçesi lektörü olmuş, sonra 1928’de Berlin İlimler Akademisi’ne ilmi yardımcı olarak tayin edilmiş,
1931’de şark dilleri mektebinde Kuzey Türklerinin dil, edebiyat ve tarihi doçenti olmuştur.
Bu arada ilmi yardımcı sıfatı ile 1933 yılına kadar çalıştığı ilimler akademisinin ilmi neşriyatına iştirak etmiş ve ilim hayatının ilk eserlerini vermiştir.”

Reşit Rahmeti Arat
“Gece gündüz çalışır, durmadan dinlenmeden çalışır,
Türklüğe ve Türk kültürüne hizmet aşkı ve heyecanı bitip tükenmek bilmezdi.
Sakin, sessiz ve çekingen tabiatlı idi, fakat ilim ve kültür sahasında Türklüğe karşı yapılmış bir haksızlık, bir ihmal gördü mü şaşılacak derecede feveran eder, adeta kükrerdi.
Bu imanlı heyecan denilebilir ki, hayatının tek, fakat bütün bir ömrü kaplayan ve kuvvetinden hiçbir zaman hiçbir şey kaybetmeyen heyecanı idi.”

Reşit Rahmeti Arat
“Rahmeti Arat dev eserlerin adamı idi.
Kutadgu Bilig gibi bir eser kolay kolay bir faniye nasip olacak şeylerden değildir.
Öyle derin bir araştırma kabiliyeti ve sabrı vardı ki, el attığı bir noktada ve konuda artık söyleyecek başka bir söz kalmazdı”

“İlim telakkisi şaşılacak kadar sağlam ve şaşmaz idi.
Kılı kırk yaran müdekkikliği, son ana kadar kullandığı ilmi şüpheciliği onu imrendirecek bir alim seviyesine çıkarmıştı.
İlmi meselelerde kesin konuşmaz, kesin konuşana derhal itiraz eder, hükümlerinde daima ihtimal sigalarını tercih ederdi.”

Reşit Rahmeti Arat
“Türkçeye karşı büyülü bir sevgisi, Türkçe kelimelere karşı bir ayet saygısı vardı.
Avrupa’da yetişmişti, fakat Türkçede tek bir yabancı kelime kullanılmasına tahammül edemez, kullanılmışsa çizer, kullananı ikaz ederdi.”
“Batılı kafa taşır, fakat şekilci batı hayranlığından nefret ederdi. Türkiye’ye çok kuvvetle bağlı idi.
Hiçbir batı ülkesinde oturmayı ve yaşamayı Türkiye’ye tercih etmez, sık sık ‘Dünyanın en güzel, en oturulacak yeri Türkiye’dir’ derdi.”
“İtikadı çok kuvvetli idi.
Bayram namazlarını Süleymaniye’de kıldığı zaman çok keyiflenir, gözlerinin içi gülerdi.”

Reşit Rahmeti Arat
Baburnâme ve Kutadgu Bilig
“Temür sülalesinden, 16. Asırda yaşamış olan Büyük Hint-Türk Hükümdarı Gazi Zahirüddin Muhammed Bâbur aynı zamanda Türk Dil ve edebiyat ülkesinin yüce zirvelerinden biridir.
Türk mazisine armağan ettiği parlak bir tarih devriyle beraber milletine kâğıt üzerinde dile gelmiş büyük duygu ve düşüncelerini de bırakmıştır.
Onda Türk şiirinin, Türk nesrinin çok kıymetli hazinelerini bulmaktayız.”
“Babür’ün Hatıratı doğu Türkçesiyledir.
Eser daha Babür zamanında birçok nüsha olarak yazılmış, o devirlerden itibaren diğer dillere çevrilmiştir.
Bilhassa daha o zamanlarda çevrilmiş birçok Farsça nüshaları vardır.”
**
“Artık onun dili çözülecek duruma gelmişti, fakat bu büyük eserin ağır teknik işi vardı.
Rahmeti bey bu işi üzerine aldı.
Kutadgu Bilig onun, uğrunda bütün ömrünü harcadığı bir çalışma oldu ve “Giriş” teki açıklamaları, onun ağır teknik işinin bir mükafatı olmuştur.
O bugüne kadar bu eser hakkında söylenenleri bir tarafa atarak yeni fikirler ortaya koymuş, bu devire nüfuz etmeğe çalışmıştır.
Şöyle ki, dördüncü bir tip olan Odgurmuş’u bugüne kadar kabul edildiği gibi “Kanaat” in değil de “Akıbet” in mümessili olarak tanıtmıştır”

Reşit Rahmeti Arat
“Devrimizin icabı olarak türlü şekillerde kendini gösteren “Dil devrimi”, Dil arınması” ve buna dair söylenen ve yazılanlara karşı kayıtsız ve seyirci kalmış, aslında dilin temizlenmesine çok taraftar olduğu halde, uygulanan usulü beğenmediği için bu işlerden uzak kalmayı tercih etmiştir.
Kendi dili de orta bir tutumdadır ne tam Türkçe ne de büsbütün yabancı unsurlarla karışmış bir durumdadır.
O, hiçbir zaman, yüzlerce yıl kullanılan ve mücerret ifade için gereken Arapça sözcük ve tabirlerden vazgeçmemiştir.
Hiçbir şekilde gelişigüzel kelime uydurmağı kabul etmezdi.
Tam ölçüp biçmeden ve dil kanunlarına sığmayan sözcük ve teşkilleri ortaya koymak, onun için akıl almaz işlerdendi.”

Reşit Rahmeti Arat Hoca’ya Allah’tan rahmetler diliyorum.
**
Kaynak: Kenan Eroğlu, “Eskimeyen Yazılar”, Herdem Kitap, Eğiten Matbaacılık Ankara 2024