Geçen haftaki kaldığımız yerden devam ediyorum.

Hastanede tedavi işim bitti. Prof. Doktorum Kaya SÜER geldi. Beni ziyaret etti yanındaki arkadaşları ile. Ben de kendisine çok teşekkür ettim. Beraber bir hatıra resmi çekinelim dedim. Sağ olsun beni kırmadı. Toplu olarak arkadaşlarıyla birlikte resim çekindik. 1 ay sonra gel kontrol yapalım hem de dikişlerini alalım dedi. 3 aylık da dinlenme raporu verdi. Ayrıyeten ilaç raporu, ilaç reçetesi yazıp verdi. Vedalaşıp hastaneden ayrıldık. Eniştem Ahmet GÜNDOĞDU benim yeşil Doğan SLX arabamı Yozgat’tan getirmişti. Onunla birlikte evimize geldik. Evimiz Kayyumzâde Camiinin tam karşısında Gökçe Apartmanı idi. Mahalle olarak da Köseoğlu Mahallesi idi. Arabadan usul usul indim. Eve çıkmaya çalışıyordum. Evden bir sandalye bir de battaniye getirdiler. Çok üşüyordum. Sandalyeye oturdum. Biraz dinlendikten sonra ağır ağır beş basamak merdiven çıktım. Tekrar sandalyeye oturdum. Biraz daha dinlendim. Bu şekilde ağır ağır çıkıyordum. En alt komşumuz, hey kurban olduğum Allah! Öldürmeyen Allah öldürmüyor diye arkamdan konuşuyordu. Demek ki bu kesin olarak ölür, ameliyattan kalkamaz sanıyormuş. Bunun böyle demesine de çok üzüldüm. Benim sana ne zararım oldu da böyle konuştun demedim. Zaten konuşacak da dermanım kalmamıştı.

Rahmetlik canım annem beni görünce çok sevindi. Sevincinden ağladı. Allah’ıma şükürler olsun. Oğlumu bana sağ salim kavuşturdu dedi. Çocuklarım da çok sevindiler.

Konu komşu, şimdi çok yorgun. 3-4 gün iyileşsin öyle ziyaretine gideriz dediler. 3-4 gün sonra bütün komşular sırasıyla gelip geçmiş olsun dediler. Bütün akrabalar geldi. Onlar da geçmiş olsun dediler. Çorum’daki dayımın çocukları, teyzemin çocukları hepsi de geldi. Geçmiş olsun tehlikeyi atlattın, bundan sonra kendine iyi bak, çok dikkatli ol dediler. Ablam da İzmir’den geldi. Geçmiş olsun dedi. Yanında kafes içinde bir de kedisi vardı. Kedisi ile birlikte geldiler. 3-4 gün kaldıktan sonra İzmir’e gitmeden evvel şurdan bir de Çorum’a gideyim. Dayılarımı, teyzelerimi ziyaret edeyim. Hem de babamın mezarını ziyaret edip öyle İzmir’e gideyim dedi.

Benimle vedalaştı. Çorum’a gitti. Kedisini de bize emanet etti. Çorum’a vardığı günün ertesi günü bana telefon etti. İsmail nasıl oldun? İyi misin? dedi. Sağ ol abla iyiyim dedim. Kedim nasıl? dedi. Kedi kaybolmuştu. Onu hiç sorma abla dedim. Ablam merak etti. İsmail şaka yapma. Kedime ne oldu? dedi. Kedin kayboldu. Bütün evdekiler hep bir oldu kedini arıyorlar. Bulunca sana telefon ederim dedim. Çorum’daki Rahime yengem, Nermin sen üzülme ben sana burdan bir kedi veririm dedi. Ablam ben ne yapacağım senin vereceğin kediyi, ben kendi kendime bulmaya çalışacağım deyip Çorum’dan otobüse binip ayrılmış. Biz de Yozgat’ta kediyi arıyoruz. Annem de eniştemgildeydi. Bir şeyden haberi yok. Ona da telefon ettik. O da çok telaşlandı. Hemen geliyorum dedi. Apar topar çıktı geldi. Kardeşim Gülcan, çocukları, eniştem hepsi geldi. Eniştem Hacı bana bir fener gibi lamba gibi bir şey verin. Ben kediyi bulurum dedi. Neyse bir gaz lambası bulduk. Eniştem Hacı’ya verdik. O hiçbir yere gitmemiştir, merdivenin altına saklanmıştır dedi. Işığı merdivenin altına tuttu. Dediği gibi hayvan oraya gizlenmiş yatıyordu. Hemen ordan aldık eve getirdik. Ablam sevinsin diye hemen Çorum’a telefon açtık. Telefona Rahime yengem çıktı. Ablamın otobüsle Yozgat’a hareket ettiğini söyledi.

Bugünkü anlatacaklarım bundan ibaret olup, haftaya bir başka anıda buluşmak üzere yazımı Yozgat Sürmelisi’nin bir mısrasıyla bitiriyorum. Hepinize selâmlar, sevgiler, saygılar…

Ben seni sevmesem dönüp bakmazdım

Tatlı canım ateşlerde yakmazdım

Beri benzer olsan derdin çekmezdim

Böyle bir güzelin derdi var bende.