Bundan kırk sene kadar önce rahmetlik annemle beraber İstanbulluoğlu mahallesi filiz sokaktaki ahşap evimizde oturuyorduk. Ev bahçeli küçük kibar bir evdi. Kızım o zaman bir yaşında idi. Yeni yürüyordu.
Rahmetlik annem, İsmail ben çocuğun sütünü komşudan alıp geleceğim, ben gelene kadar sen çocuğa iyice mukayyet ol gözünü ondan ayırma ben hemen sütü alıp geleceğim dedi ve gitti. Eşimde o sırada bahçeyi temizlemekle meşguldü. Ben de evin salon kısmında elektrik tamir ediyordum. Salona iki taraftan da açılıp kapanan vayviyen anahtar tamiriyle uğraşıyordum. Çocuğu bir ara unuttuk. Allahınan olacak ya annem fazla gecikmeden komşularla lafa takılmadan hemen geldi. Annemin gelmesiyle birlikte acı acı bağırdı İsmail çocuğa niye bakmadın bak çocuk su kovasına başının üzerine düşmüş dedi feryat etti. Annemin bağırmasıyla birlikte eve bütün kadın komşular koşarak geldi. Çocuk su kovasına başının üstüne düşmüş ayakları hafif yerden kesilmiş, başı suyun içinde boğulmuş. Annem çocuğu sudan çıkardı. Çocuk cansızdı gözleri acık donmuş vaziyette hepimizin eli ayağı dolaştı ne yapacağımızı şaşırmıştık. Komşulardan bazıları çocuk ölmüş eziyet vermen çocuğu karyolanın üzerine yatırın dedi. Bazıları değişik şeyler söyledi. Şöyle yapın, böyle yapın dedi.
Rahmetlik ciğerlerim annem bağıran çağıranların hiçbirine kulak asmadı, çocuğu kucağına aldı. çocuğa suni teneffüs yaptırdı ağzına üfürdü bu olayı tekrar tekrar denedi. Hepimizin eli ayağı dolaşmıştı, ne yapacağımızı bilmiyorduk. Annem devamlı çocuğa sünni teneffüse devam ediyordu. Bir ara çocuğumdan hafiften bir ses geldi. Hepimiz sevindik. Annem habire suni teneffüse devam ediyordu. Tekrar çocuğumdan bir ağıt sesi daha geldi. Çok şükür Allahıma yavrum ölmedi canlanıyor dedim. Sonunda çocuğum iyice düzeldi ağlıyordu. Bu sıra mahalle komşumuz öğretmen Osman Bostan geldi. Bizi anadol taksisi ile acele olarak doktor Mahmut Orhan’ın yazıhanesine götürdü. Allah ondan razı olsun, Allah işini gücüne rast getirsin. Doktor Mahmut Orhan çocuğu aldı. Muayene etti. Hadi büyük geçmiş olsun gereken en iyi müdahaleyi anneniz Cemile Teyzem yapmış dedi. Tam zamanında kurtarmış Allah ondanda razı olsun dedi. Yine de ben her ihtimale karşı çocuğu hastaneye sevk edeyim çocuğu oksijen çadırına alsınlar. Orada bir gün yatırsınlar dedi. Daha da iyi olur dedi.
O zamanlar benim arabam yoktu. Komşumuz Osman Bostan sağolsun bizi doktorun yazıhanesinden aldı. Devlet hastanesine götürdü. Orda oksijen çadırına aldılar. İki gün kadar kaldıktan sonra çocuğu alıp evimize getirdik. Böylece korkulu zor bir gün geçirdik. Kızım önce Allah’ın sayesinde sonra ciğerlerim annemin sayesinde hayata döndü. Allah’ım onu bize bağışladı çok şükür. Benim bu makaleyi anlatmamdaki maksadım. Küçük çocuklarınıza çok iyi göz kulak olun. Onları gözünüzden kaçırmayınız.
Bugünkü anlatacaklarım bundan ibaret olup, haftaya başka bir makalede buluşmak üzere yazımı FARUK NAFIZ ÇAMLIBEL in bir şiiriyle kaldığımız yerden devam ediyorum. Hepinize selamlar, saygılar, sevgiler
Faruk Nafız Çamlıbel
Han Duvarları
Gönlümde can verirken köye varmak emeli
Arabacı haykırdı “ İŞTE ARAPLI BELİ”>
Tanrı yardımcı olsun gayri yolda kalana
Biz menzile vararak atları çektik hana.
Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çıtırdıyan çalılar dört cana can katıyor.
Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor…
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor.
Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor.