Sabah kalkıyorsun bismillah kelamıyla. Güzel bir uyku çekmişsin ve bedenin dinlenmiş halde. Evdeki koşturmaca her günkü sıradanlığıyla çoktan başlamış bile. Eşin çocukları okula hazırlamış, kahvaltı masasını Allah ne verdiyse donatmış, son lokmalarını da yemeleri için kuzucuklara ısrar halinde. Çay, ocağın üzerinde buharını göndermekte etrafa.
Elini, yüzünü yıkadıktan sonra tıraşını oluyor ve eşinin akşamdan çorabına kadar hazırladığı kıyafetlerini giyiyorsun. Sen de kahvaltını yapıp eşinle ve çocuklarınla vedalaştıktan sonra işinin yolunu tutuyorsun.
İş yerinde işinden dolayı muhatap olduğun onca insanın kimine gülümseyerek, kimine kızarak, belki de kendini kontrol etmekte zorlanıp kimiyle de tartışarak mesai saatini dolduruyorsun. Eşinin sabah evden çıkarken tembihlediği birkaç parça siparişi, “ Hiç istekleri bitmiyor!” cümlesini içinden geçire geçire alıp eve varıyorsun. Kapıyı açan ve seni özlemle, heyecanla bekleyen eşin ve çocuklarının sımsıcak “Hoş geldin” cümlesine karşılık, sen sadece yüzündeki zoraki gülümsemenle “Hoş bulduk” diyorsun. Eşin işten gelmiş, akşam yemeğini çoktan hazırlamış, mis gibi kokular evin her yerine yayılmış durumda. Çocuklar da okullarından gelmiş ödevlerinin başına geçmişler.
Masa hazır olana kadar, eşofmanlarını giyip gece geç saatlerde ayrıldığın ve hasret kaldığın, yıllardır kimsenin oturmaya, uzanmaya cesaret bile edemediği kanependeki yerine uzanıyorsun. Bi eksiklik var bugün? A evet kumanda yok elinde. Hemen kumandayı da alıp başlıyorsun tv’de zaplamaya. O yorgun halinle kanalları dolaşmak çok zor geliyor olsa da sana, başarabiliyorsun bu gezintiyi. Onca zaptan sonra haber kanalının birinde sabit kalıyor televizyon. O günkü siyeset haberlerine çeşitli tepkiler verdikten sonra şehit haberlerine ve trafik kazalarında ölenlere üzülüyor, tacizci, hırsız, katil ve dolandırıcılara kızıyor, zam haberlerine de bağırıp çağırdıktan sonra kanalı değiştiriyorsun. Haber dinlemek bile yordu seni. Akşam yemeğinden sonra seni bekleyen mekanına ve kumandana tekrar kavuşuyorsun. Kanallarda yine biraz dolaştıktan sonra spor haberlerinin ve yorumlarının olduğu kanallarda duruyorsun. Eşin çayı hazır etmiş getiriyor ve hafif doğrulup kanepeden içiyorsun birkaç bardak. Aradan biraz zaman geçiyor eşin meyve tabaklarıyla geliyor bu sefer salona. Biraz zor olsa da oturur pozisyon alıp, eşinin doğrayıp dilimlediği meyveleri yiyorsun. Sonra tekrar uzanıyorsun kanepene. Ne yorucu işler bunlar; yemek ye, çay iç, meyve ye… Zaten yoruldun akşama kadar iş yerinde.
Saatler ilerlediğinde gözlerin dayanamayıp kapanıyor, ardından bunu hafif hafif horlama seslerin takip ediyor. Ama kumanda hâlâ elinde. Bir ara yanına koyuyorsun kumandayı gözünü hafiften aralayarak. Mecburi mekanı olan mutfaktaki işlerini nihayet bitirip, salondaki diğer kanepeye uzanan eşin, kumandayı alıp şöyle bi yarım saat geziniyor tv’de. Sevdiği dizi çoktan sonlara gelmiş bile. Yarım yamalak dizisini izleyen eşinin “Hayatım, hadi yerine yat” uyarısıyla gözlerini zorla açıp yatağa kendini atıyorsun. O günü de tamamlıyorsun. Hani bugün çocuklarınla biraz vakit geçirecektin, geçenlerde öyle söz vermiştin kendine? “Neyse başka zaman yaparım inşallah” diyorsun içinden. Dün de böyle söylemiştin oysa. Daha yastığa bir karış kala uykuya dalıyorsun.
Eşin çocukların ödevlerini kontrol ettikten sonra ertesi günkü okul hazırlıklarını da tamamlayıp yatırıyor çocukları. Öyle hemen yatmak yok eşine. O çalışan bir kadın aynı zamanda ve planlı programlı olması gerekiyor her gününün ve her anının. Evi hep derli toplu olmalı. İşte bu sorumlulukla ortalığı toparlayıp, ertesi günün yemek planını bile yapıp sabah yeni ve yoğun geçecek olan bir günü düşünmek bile istemeyerek yatıyor yatağına. Ertesi günkü koşturmacayı düşünmek istemiyor ama yastığa başını koyduğunda rahat bırakmıyor bu düşünceler. Beyninde ertesi günün de şöyle bir planını yapıp, o günkü son sorumluluğunu da yerine getirmenin huzuruyla, çoktan horlamaya başlamış olan sana bakarak, yılların “ Keşke hayat gerçekten müşterek olsaydı…” temennisini ve arzusunu tekrarlayıp uykuya dalıyor.