Geçen haftaki yazımda öldürülen kadınlardan bahsetmiştim. Ve öldürülen kadınların sebebi sayılan bahanelerin temelinde yatan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden. Günde bir den fazla kadının öldürüldüğü her dört dakikada bir kadına taciz edildiği bir toplumdan yaşıyoruz. Nüfusun yarısını oluşturan bu kadınların tehdit altında olduklarını ve yaşam alanlarının daraldığını, ÖLMEK İSTEMİYORUZ diye attıkları çığlıkları toplumda yaşayan, kadın ve erkekler olarak duymak zorundayız. Analarımızın, kız kardeşlerimizin, eşlerimizin, kız evlatlarımızın seslerini duymak zorundayız. Bu kadınlar görünmez değil. İşte birlikte bu sorunlara kafa yormalı toplumdaki adalet, hak, hukuk kavramlarının içini doldurmalıydık. Halk olarak kendi kendimize söylenmek değil gerekli yerde gerekli sözleri söylemeliydik. Yaşanılan bu şiddeti kınamalı ama bununla yetinmeyip yasal anlamda kanunlar çıkarmalıydık. Adaletin herkese bir gün lazım olacağını bilip Kadına yönelik şiddeti durdurmanın yolunu devlet olarak ve millet olarak bulmalıydık. Önce evdeki şiddetin durdurulması ve şiddet görenin korunması ve şiddet uygulayanın o evden uzaklaştırılması gerekiyordu . İşte bunu gören ve buna kafa yoran kadın örgütleri bir araya geldi. 6284 sayılı Ailenin korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi’ne dair kanuna ilişkin bir uygulama yönetmeliği hazırlandı. Burada amaç; “ şiddete uğrayan ya da şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınlar, çocuklar, aile bireyleri ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi ile şiddet uygulayan ve şiddet ihtimali olan kişiler hakkında şiddetin önlenmesine yönelik tedbirler ile bu tedbirlerin alınması ve uygulamasına ilişkin usul ve esasları kapsar“. Bu kanun 08 Mart 2012 tarihinde kabul edilmiştir. Ancak 6284 sayılı kanunun kabulünden önce yürürlükte olan 4320 sayılı Ailenin korunmasına ilişkin kanunun etkili ama yetersiz olduğu kadın örgütlerince dile getirilmekteydi. Türkiye’nin Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni (İstanbul Sözleşmesi) imzalamasıyla 4320 deki eksikliklerde göz önüne alınarak bu kanun yerine şiddet uygulayanı engelleyecek ve şiddete maruz kalanı koruyacak daha etkili bir kanun oluşturma gerekliliği ortaya çıktı. Bu kanunun hazırlanma sürecinde Mor Çatı, Kadın Örgütlerinden bir grup temsilci Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kanun yapım sürecinde ortak çalışmışlardır. 6284 sayılı kanun kadın örgütleri tarafından izlenmeye başlanmıştır. Bu tür kadın örgütleri hep şunu dillendirmiştir. Şiddetin hiçbir türünün haklı bir gerekçesi yoktur. Utanması gereken şiddet mağduru değil, şiddeti uygulayandır. Şiddeti sadece fiziksel şiddet olarak göremeyiz. Şiddetin cinsel, ekonomik ve psikolojik türleri vardır. İşte bu şiddet türlerini izlemek ve şiddeti önlemek için izleme merkezleri kurdular. Bu merkezlerde kadınlar bilinçlendirilmeye ve yaşadıkları şiddet sonrasında güçlendirilmeye çalışıldı. Yalnız olduklarını düşündükleri için kendilerini ifade edemeyen kadınlar bu bilgilenmeler sonrası yaşadıkları şiddetle yüzleşmeye, çözüm önerileri bulmaya ve rehabilitasyon merkezlerinde yaşadıkları şiddetin travmalarını atlatmaya çalıştılar. Bu kadınlar şanslı kadınlardı. Öğrendikleri bilgiler onları korumuş, şiddet öncesi ya da şiddet sonrası neler yapabileceklerini bildikleri için hayatta kalabilmişlerdi. 6284 sayılı kanunu uygularken karşılaşılan sorunlar ve eksikler elbette vardı. Ama ne olursa olsun bu kanun, kadın ölümlerinin azalmasında ve kadınların yaşadıkları şiddetten kurtulmak için başvurdukları çözümlerden biri olmuştur. 6284 sayılı kanun şiddet mağduru her birey için koruyucu ve çoğu zamanda ölümden kurtarıcı olmuştur.

İşte Uluslararası hukukta, şiddetin kadın erkek eşitsizliğinin ve kadınlara karşı yapılan ayrımcılığın vurgulandığı bir sözleşme de İSTANBUL SÖZLEŞMESİ dir.

Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İSTANBUL SÖZLEŞMESİ)…

Kadına yönelik şiddeti önleme ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen İstanbul sözleşmesi 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açılmış, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 81 Maddeden oluşan kapsamlı bir sözleşmedir. Kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül eşgüdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesi ifade eden ilk sözleşmedir.

Türkiye 11 Mayıs 2011 de bu sözleşmeyi ilk imzalayan ve 12 Mart 2012 de parlamentosunda onaylayan ilk ülke oldu. Ama İstanbul Sözleşmesi ülkemizde içeriğini bilmeyen ama fikir yürüten insanların bilir kişilik yaptığı layıkıyla uygulanamayan bir sözleşme olarak bir gece Cumhur Başkanlığı Kararnamesiyle Türkiye İstanbul sözleşmesinden resmen ayrılmıştır.

Kadın örgütleri bu durumu kabul edememişlerdir. Çünkü; İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR…

Artan ve görünür olan şiddet ve cinayet meselesi belki de; kadın meselesi olarak değil, değişen kadının rolü ve ağırlığı ile baş edemeyen erkekler meselesi olarak ele alınmalıdır…