Bizim dinimizde dayanışma ve yardımlaşma vardır. Yardımlaşma ile ilgili ayet ve hadisler, iman eden insanlara yol gösterir. İslâm öncesinde ve sonrasında hiçbir din ve fikir sistemi, yardımlaşma konusuna bu kadar önem vermemiş; yardım anlayışı ve uygulanışını bu kadar geniş boyutlara taşımamıştır.

Huzurlu ve mutlu bir toplum, birbirini seven, yardımlaşmayı sorumluluk kabul eden insanlardan meydana gelir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), toplumda görmeyi arzu ettiği bütün iyilikleri önce kendi şahsında göstermiştir. Yememiş, yedirmiş; giymemiş, giydirmiş; yoksulları gözetmiş, yetimlere kucak açmış; hastaları ziyaret etmiş ve onları kendi hâline terk etmemiştir.
Bu yüzden iman edenlerin birbirini sevmeleri, korumaları ve birbirlerine merhamet etmeleri bir kardeşlik anlayışıdır.

“Bir mümin, aç bir mümini doyurursa Allah da o kimseyi cennet meyveleriyle doyuracaktır. Yine bir mümin, susuz kalan bir mümine bir şeyler içirip susuzluğunu giderirse Allah, kıyamette ona (misk ile mühürlenmiş lezzetli bir içecek olan) Rahîk-ı Mahtûm’dan içirecektir. Yine bir mümin, elbiseye ihtiyacı olan bir mümini giydirirse Allah da ona cennetin yemyeşil elbiselerinden giydirecektir.” (Hadis-i Şerif)

Bir kudsî hadiste buyurulur ki:
“Yalnız benim rızam için birbirine yardım edenler sevgimi hak etmiştir.”

İslâm’da hayır yapma ve sevap kazanma niyetine dayanan zekât, sadaka-i fıtır, kurban, nezir, karz, kefâret, vakıf gibi uygulamaların temel hedefi, toplumda yardımlaşmanın kurumsallaşmasını sağlamaktır.

Başta vakıflar olmak üzere bütün İslâm beldelerinde, erken dönemlerden itibaren muhtaçlara hizmet vermek amacıyla kurulan aşevi, dârülaceze, yetimler evi, imaret, hastane gibi pek çok kurum, Müslümanların dayanışma ve yardımlaşma ruhunu ortaya çıkaran hayır kurumlarıdır.

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostu ve yardımcısıdırlar. İyiliği emir ve tavsiye eder, kötülüklerin önünü almaya çalışırlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederler. İşte onlar, kendilerine Allah’ın merhametle muâmele edeceği seçkin kimselerdir. Şüphesiz ki Allah, kudreti daima üstün gelen, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olandır.”
(Tevbe Suresi, 71. Ayet)

Yardım anlayışının özünde fedakârlık vardır. Maldan sevgiye kadar her şeyin bir başkasına verilmesi söz konusudur. Sadakanın sınırı yoktur; dileyen, dilediği kadar verir. Böylece Müslümanlar arasında en geniş mânâda yardımlaşma yapılır.

İman eden insanlar, başkalarına söz ve davranışlarıyla da iyilik yapmak, onlara sevgi ile bağlanmak zorundadırlar. Bu, onların insani bir görevidir.

“Üzüntüleri ve sıkıntıları sadakalarla telafi ediniz. Böyle yaparsanız Allah sizin sıkıntılarınızı giderir, düşmanlarınıza karşı size yardım eder, şiddet ve sıkıntı anında ayaklarınıza sebat verir.”

“Allah için size sığınan kimseye sığınak olun. Allah için isteyen kimseye verin. Sizi davet edene icabet edin; size bir iyilik yapana karşılığını verin. Eğer onun karşılığını verecek bir şey bulamazsanız, karşılıkta bulunduğunuzu kanaat getirinceye kadar ona dua edin.”