“Allah senin için en iyisini bilir.”
Bir programda duyduğum bu derin manası ve etkisi olan söz üzerine birkaç kelam edelim istiyorum bu gün.
Söylenmesi kolay bir cümle gibi durur ilk başta. Ama bu söz, taş gibi yutulur insanın boğazında, bazen bir mezar başında, bazen kapatılmış bir defterin ucunda, bazen de tutulmamış bir sözün ardında… Anadolu insanının kaderle konuşma biçimidir bu aslında.
Teslimiyetin, tevekkülün ve sarsılmaz inancın özüdür.
Yozgat’ta sabah ezanı okunurken sessizce uyanan bir annenin duasında da vardır bu söz, köy kahvesinde çayı üfleyerek içen bir yaşlı amcanın iç geçirişinde de…
Herkesin bir yarası vardır, ama kimse tam olarak dile dökemez. İşte o an, “Allah senin için en iyisini bilir” der biri; ve o söz, balmumu gibi yapışır yüreğin üzerine, acını örtmese de katlanılır kılar.
Bu toprakların insanı çok şey yaşadı. Evladını askere uğurlarken gözyaşını içine akıttı, hastane koridorlarında sabahladı, borcunu ödeyemediği halde kimseye minnet etmedi. Yine de yıkılmadı. Çünkü biliyordu: Allah bir kapıyı kaparsa bir başkasını açardı.
Ve bazen kapalı kapılar, insanı en doğru yola çıkaran işaretlerdi.
Yozgat’ın Kazankaya’sında tarlasını işleyen bir amcanın sözü geliyor aklıma: “Evvel zaman içinde, ekin zamanında bir kuraklık geldi. Tüm mahsul gitti. Evin direği çöker sandım. Ama o sene İstanbul’a gidip çalışmaya mecbur kaldım.
Orada tanıştığım bir adam hayatımı değiştirdi. Şimdi dönüp baktığımda o kuraklık değilmiş felaket, rahmetmiş… Allah benim için en iyisini bilmiş.”
İşte bu sözdür Anadolu insanını ayakta tutan.
İsyan etmez, sabreder. Hayatın adaletsizliklerine karşı dururken kendini Rabbine bırakır. Bu tevekkül, modern dünyanın anlam veremediği bir direniştir aslında.
Sitemle değil, sükutla gelir.
Gürültüsüz, ama güçlüdür.
Yozgat gibi kadim bir şehirde bu sözü bilmeyen yoktur. Her evin duvarında, her kalbin köşesinde bir kere söylenmiştir mutlaka. Gençler sınav sonuçlarını beklerken, çiftçiler semadan bir damla da olsa rahmet beklerken, anneler kınalı kuzusunu askere gönderirken… Bu cümle, zamanla teselliye değil, hayata tutunma biçimine dönüşür. Çünkü biliriz ki insan bazen ne istediğini bilmez. Ama Allah bilir. Ve bazen kaybetmek, kazanmaktır. Gidenin ardında kalmak, yeni bir yolun başlangıcıdır.
Yozgatlı bilir ki bu dünya gelip geçicidir.
Bir kavganın, bir derdin içinde kaybolsa da sonunda ellerini açar ve derin bir nefesle fısıldar: “Allah senin için en iyisini bilir.”
Çünkü bu söz, hem bir dua hem bir kabulleniştir.
Hem bir sığınak hem bir yön pusulasıdır.
Biz Anadolu’yuz. Biz sabrın, duanın, gözyaşının ve alın terinin harmanlandığı toprağız. Ve biz, en karanlık gecelerde bile yıldızlara bakmayı biliriz.
Çünkü biz, biliriz… Allah bizim için en iyisini bilir.