Gençlerimizin geleceğe hazırlanması için eğitim şart. Çocuklarımız ciddi bir eğitimden geçmeli. Üniversitede de okumalı. İmkânlarımızı zorlayarak çocuklarımıza üniversite eğitimini de aldırmalıyız. Okul eğitimi tartışmasız gerçek ve zorunludur.
Bizim yaştaki, yaşını başını almış insanlar iyi bilir; çocuklar bir ustanın yanına çırak olarak verilir, “Bir sanat bellesin.” diye de üzerinde durulurdu. Hatta “Sanat altın bileziktir.” diye de öğütte bulunurlardı. Bu kural değişti mi? Evet, bu kural değişti ve çocuklarımız okullarını bitirdiği hâlde işsiz güçsüz yaşamaya başladılar.
Üniversite bitiyor ama delikanlı işsiz. Oysa zamanında bir meslek kazansaydı işsiz kalmayacaktı. Okulu bitiren çocuk ciddi bir boşluğa düşüyor. O yaştan sonra bir meslek edinmesi, ustanın yanında çırak durması imkânsız. Günümüz gençleri böyle bir çıkmazın içerisinde...
Hem okul hem meslek olur mu? Olur kanaatindeyim. Çocuklarımızı okuturken onlara bir meslek de kazandırmalıyız. Onun için meslek okulları çok daha elzem hâle geldi. Yaz tatilleri var, bu dönemlerde onları meslek alanlarına yönlendirebiliriz. Sevdiği bir mesleği seçip onu sabırla bu mesleğe devam ettirebiliriz. Böylelikle çocuk hem okulunu bitirip hem de bir meslek sahibi olur. Onlara kıyamama adına onları mağdur ediyor, işsiz-güçsüz, mesleksiz bırakıyoruz.
Çocuğunuz üniversiteyi bitirdi, devlet iş versin mantığı bitti artık. Gerçekten de bu kadar üniversite mezunu gence devletin iş vermesi mümkün değil. Ha, şunu diyebilirsiniz: “Devlet işe almada adil davransın, ehliyet ve liyakate önem versin, işi ehline versin.” Bu doğru bir talep olur. Ancak bu dönemde herkese iş bulabilmenin de imkânsız olduğunu ifade etmek isteriz. Devletin böyle bir kadrosu da yoktur.
Asıl konu şu: Bu çocukları bir mesleğe yönlendirmek gerekiyor. Meslekler bitiyor, sanat köreliyor, vasıfsız, bomboş bir işçi sınıfı doğuyor; bu da maalesef işsizliği artırıyor. Kaliteyi ve başarıyı da düşürüyor. İşin erbabı olmayınca kişi işinde de başarı sağlayamıyor ve uzun vadeli çalışamıyor.
Teknoloji mahkûmu bir gençlik yetiştiriyoruz. Elinde cep telefonu, evinde tablet ya da bilgisayar… Zaman öldüren, stres yapan ve işsizliğe mahkûm edilmiş bir gençlik yetiştiriyoruz. Bu da zaman israfı, ömür israfı ve başıbozukluk demektir.
Okul bittikten sonra sorunlar ayyuka çıkıyor. Aile içi kavgalar, boşanmalar, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, kumar ve bahis oyunları gençlerimizi perişan ediyor, anne ve baba da huzursuz oluyor.
Bu durumda devletin mesleki kurslara ağırlık vermesi şart. Mesleki okulların çoğalması, çocukların öğleye kadar okulda, öğleden sonra iş alanında uygulamada bulunması gerekiyor. Eğitimde bir kalite ve kademeli geçiş sistemi uygulanmalıdır. Her öğrenci yetenek, ilgi, alaka ve kabiliyetine göre sınıflandırılmalı ve ayrılmalı. Mesleki okullar bu manada çoğaltılıp çeşitlendirilmelidir.
Halk Eğitim Müdürlükleri bünyesinde uzun süreli mesleki kurslar açılmalı, bu kurslar devamlılık arz etmeli, uygulamalı ve çeşitli meslek dallarıyla zenginleştirilip topluma vasıflı eleman kazandırılmalıdır. Okullar kadar Halk Eğitim Merkezleri de önemlidir.
Zaman öldüren, boş gezen, televizyon, bilgisayar ve oyun alanlarında gönül eğlendiren bir gençlik yetiştirirsek, geleceğimiz karanlık ve bomboş olacaktır. Gelişme de kalkınma da bizim için hayal olur. Çocuklarımızı da kaybederiz, yuvalar dağılır, aileler perişan olur ve bir nesli de kaybederiz. Baskı ve zorbalıkla değil; severek, isteyerek, alıştırarak ve benimseterek onları bir mesleğe yönlendirirsek hem çocuklarımızı hem de geleceğimizi kazanmış oluruz!