Bu sözcük bende neler çağrıştırıyor, hemen lafa buradan giriş yapmak istiyorum. Gazetelerin hemen her gün değişmez ana konusu çocuk, kadın, kedi ve köpek cinayetleri ile tıka basa dolu. Bu tür haberleri okumak artık insanları rahatsız etmiyor, tepkiler gün geçtikte azalıyor, bu türden haberler kanıksanıp neredeyse görmezden geliniyor, insanlar alışıyor, alıştırılıyorlar. Bunun nereden geldiğini, neden böyle olduğunu ve son yıllarda neden aşırı derecede artmasını kendime defalarca soruyorum. Bulduğum, beynimi kemiren yanıt hep aynı kapıya açılıyor: Bu zatlar çocukluklarında mutlaka ve mutlaka aile içinde şiddete veya tacize uğramış, hayvanlara eziyet etmiş şahıslar arasında çıkıyor.

Bilimsel analizler bize gösteriyor ki küçükken hayvana eziyet eden bir çocuk yetiştiğinde kesinlikle bir başka insana da eziyet etmeye meyilli büyüyor. Bu ya hayatını paylaştığı kişi, ya çocuğu, ya başka bir aile üyesi, ya bir komşusu, ya da iş arkadaşı oluyor. Neden bu kurbanlar hep en yakınlarındakiler oluyor, bunu uzmanlarına sormak lazım. Bizi ilgilendiren yanı böylesi bir çocuğun o masum ve temiz ruhunu, savunmasız bir hayvan üzerinde kirleterek hayata başlaması ve ömrü boyunca eziyetlerine başkalarına acı vermeye devam etmesi olmalıdır.

Benim şahsi görüşüm böylesine zalim ruhlu çocukların zamanında benzer bir eziyeti muhtemelen yaşamış olması. Zira hiç bir çocuk dünyaya bir başkasına eziyet etmek için gelmez. Mutlaka kendi yaşadıkları ve aile ortamından gördüklerinden etkilenir, büyüklerini taklit eder, kendi yaşadığı acıları çok büyük ihtimalle başkaları da yaşasın ister ve başkasının acı çekmesinden bizzat mutlu olurlar.

Dünyanın en masum canlıları çocuk ve hayvanlardır. Biz yetişkinler verdiğimiz terbiye ve eğitimle onların nasıl ve ne gibi bir kişilikle donanmalarını sağlarız. Ya çocuğumuza bilimsel, aydın ve çağdaş fikirleri aşılar, onların iyi insanlar ve topluma yararlı bireyler olmalarına vesile oluruz. Ya da yobaz, kadın ve hayvan düşmanı, çağın gerisindeki saçma sapan fikirlerle beyinlerini yıkayıp potansiyel veya gerçek birer psikopat katil yetiştirmiş oluruz.

Çocukluktan başlayan bu şiddete aşırı eğilim bizim gibi toplumlarda maalesef böylesi şahısları rehabilite etmiyor, tam tersine ivmeyi daha da artırarak onları daha saldırgan, daha zararlı, daha da katil ruhlu canavar tiplemeler haline getiriyor. Benim şaşırdığım asil nokta özellikle son yıllarda topluma yararlı eğitici kitapların çok satması değil de, daha çok ateşli silahların satışındaki göze batan artış. Her iki kişiden birinin silahlandığı bir toplumuz. Bir türlü rehabilite edemediğimiz o katil ruhlu çocukların hemen hepsinin elinde ya bir kesici cisim ya da ateşli bir silah olduğuna eminim.

Gazetelerdeki mide bulandıran haberlerin bolluğuna bu yüzden şaşırmamak gerekir: Her gün ya bir çocuğa ya bir gence, kadına veya hayvana tecavüz, kaba kuvvet, sokak ortasında kanlı bıçaklı saldırı gerçekleşiyor, şiddetin her türlüsüne her an şahit oluyoruz. Diğer taraftan da yeni evlenmiş bir çiftin öpüşmesinden ya da iki arkadaşın sokakta el ele tutuşmasından rahatsız oluyoruz.

Bir yandan her gün gittikçe büyüyen toplumsal bir çürüme, diğer yandan herkesin kendisini şirin gösterme çabası zıtlık oluşturuyor. Herkes ben iyiyim, güzelim ve iyi kalpliyim, kötü olan başkası takılıyor, o zaman bu kadar olumsuzluklar nerden kaynaklanıyor?

Biliyorum birçoğunuz bana kızacak veya hak vereceksiniz. Ama ortada bir açık yara veya problem varsa bence bunun önce adını koymak lazım. Ortada gün geçtikçe büyüyen bir toplumsal çürüme var. Bunu toplumsal bir sorun olduğunu bireysel veya ailevi olmadığını saptamak gerekir. Bu çürümeyi görmek, iyi analize etmek ve her şeyden önce adını koyarak işe başlayalım ki ancak ondan sonra ne gibi çözümler bulabiliriz, neler yapabiliriz, sorunu nasıl çözebiliriz kafa yormaya başlayabilelim.