Z. NEREDE?

10. sınıfların okulu bitirme törenine Türkçe derslere devam eden öğrencilerimle hazırladığımız Almanca-Türkçe şiir ve şarkılarla biz de katıldık. Programdan sonra diplomalarını alan öğrenciler, akşam bir salonda bütün mezunların düzenledikleri eğlenceye beni de davet ettiler. Orada kısaca bulunup, çocuklara vedâ ettim. Ertesi gün, kız öğrencilerimden Z.’in o gece eve gitmediğini babasının bir telefonuyla öğrendim. Benden yardım isteyen babaya, hemen polise gitmesini söyledim. Ancak oradan olumlu bir cevap alamadı. Sınıf öğretmenini arayarak Z. hakkında bir şey duyup duymadığını sordum. Alman bayan öğretmen bir şey bilmediğini anlattı. Bunun doğru olmadığını, her şeyi onun planladığını sonradan öğrendim. Polise gidip gelen, kızlarının bulunmasını isteyen baba sonunda Z’in bir gençlik yurdunda olduğunu, ancak onunla konuşmalarına izin verilmediğini öğrendi. Buna gerekçe olarak; ailenin kızlarını bu yaz Türkiye’ye götürüp, bir akrabalarının oğluyla evlendireceklerini, bunu Z.’in istemediğini, Alman yasalarına göre bu durumda çocuğu aileye karşı koruma altına aldıklarını ileri sürmüşler. Aile ne yapıp ettiyse kızlarını Gençlik Yurdu’ndan alamadı.

HASAN’IN OĞLU

Daha ziyade Türklerin oturduğu büyük bir apartmanın kapıcı ve yöneticiliğini yapan Hasan’ın her birine değişik isimler koyduğu 5 kızı vardı. Öğrencilerim olan bu kızlardan birine Amerikan dizisinde görüp beğendiği bir kadın karakterin ismini vermişti. Karısı da bir iş yerinde çalışarak aile bütçesine katkıda bulunuyordu. Hasan’ın bu dünyadaki tek isteği bir oğlan çocuğu sahibi olmaktı.5 kızından sonra bir oğlu oldu. Oğlunun doğumu sebebiyle onu tebrik ettim. Çok mutluydu.” Hocam, daha ne isterim, bir oğlum oldu!” Dedi.
Yıllar geçip gitti. Hasan’ın kızları meslekler öğrenip, evlenip, yuvadan uçtu. Fakat Hasan’ın oğlu bir baltaya sap olamadı. Bir gün şehirde Hasan’a rastladım. O dağ gibi adam çökmüştü. Çok mutsuz bir şekilde yürüyordu. Bana hemen oğluyla ilgili kaygılarını anlattı.
Almanya’ya bin bir ümitle gelen Türkler bu acı vatanda en fazla; üzerlerine titredikleri çocuklarının kendilerine yabancılaşmasına veya yanlış yollara sapmalarına dayanamadılar.

MAHMUT

Mahmut, Karamanlı fakir bir köylü ailenin en büyük çocuğu idi; bir erkek ve bir kız kardeşi vardı. Almanya’ya işçi olarak gelip, Neuss’da Harvester Traktör Fabrikası’nda çalışmaya başlayan babası, 70’li yılların sonunda daha iyi gelecekleri olsun diye, eşini ve 3 çocuğunu yanına getirdi.
Türkiye’de İlkokulu bitiren Mahmut, babasının gurbette olduğu yıllarda erkenden olgunlaşmış, sorumluluğunu bilen bir çocuk olmuştu. Kısa zamanda Almanca öğrendiği Türk Hazırlık Sınıfı’ndan Alman Okulu’na geçince, yaz tatillerinde bile; köyde harmanda, evlerinin inşaatında kızgın güneş altında çalışsa da elinden Almanca ve İngilizce ders kitaplarını hiç düşürmedi. 10. sınıfı başarıyla bitirip liseye ve oradan üniversiteye gidip Tıp Fakültesi’nde okumaya başladı. Mahmut gayretli, disiplinli çalışmalarının meyvesini alarak doktor oldu. Şimdi başhekim ve cerrah olarak Almanya’da bir hastahânede çalışıyor.
Mahmut gibi Alman üniversitelerini veya meslek eğitimini bitiren, başarılı olan binlerce Türk çocuğu var. Ancak onlar genel Türk öğrenci sayısı içinde hâlâ yüzde ona bile ulaşmadılar. Bu durumun sebebi: Birleşmiş Milletler ve Pisa tarafından yayınlananraporlarda; “Alman okullarında Türk çocuklarına sunulan imkânların fırsat eşitliğine aykırı olduğu ve ayırımcılık yapıldığı” şeklinde açıklanmaktadır.